Filistin İslâmi Deniş Hareketi HAMAS, kuruluşunun 25. Yılını coşkuyla kutladı. Uzun soluklu siyasi hareketlerin çizdikleri zikzaklarla gözden çabucak düştüğü günümüz siyasi arenasında HAMAS’ı halen yüzbinler destekliyor ve varlıklarını feda etmeye hazır duruyorlarsa, bunu sağlayan sebeplerin iyice düşünülmesi gerekir.
Filistin davasının kırmızı çizgilerinden ödün verme anlamına gelen siyasi çözüm önerileri ve atılan imzalar HAMAS’ı örgütlü bir şekilde ortaya çıkartmış, 25 yıldır yükselen ilgi ve destek de bu sınırlara sadık kalındığının ispatı olmuştur.
Bu sınırlar, siyonist hâkimiyeti ve onun Filistin toprakları üzerindeki varlık hakkını resmen tanımamak, Filistin topraklarının küçük bir parçasından dahi ödün vermemektir.
İslami Direniş, kaynağı ne olursa ve ne gibi maddeler içerirse içersin siyâsi çözümün siyonist düşmana Filistin topraklarının çoğu üzerinde varlık hakkı tanıyacağına inanmakta, böyle bir şeyin milyonlarca Filistinlinin yurtlarına geri dönmeleri imkânının tamamen ortadan kaldıracağı anlamına geleceğini görebilmektedir.
HAMAS, “altına imza atılan her anlaşma, Filistin topraklarının tamamı üzerinde Filistinlilerin kendi yaşayış tarzlarını belirleme, bağımsız devletlerini kurma haklarının bütünüyle ellerinden alınması anlamı taşıyacaktır. Buna yol açmak ise bütün uluslararası ve insani değerlere, ilkelere ve geleneklere aykırı olduğu gibi İslâm fıkhı açısından da yasak edilmiş fiiller arasına girer. Dolayısıyla böyle bir şeyi kabul etmek caiz değildir. Filistin toprağı kutsal bir İslâm toprağıdır. Siyonistler burayı baskı yoluyla gasbetmişlerdir.” yaklaşımıyla hareket etmekte ümmetin iftihar ettiği bir örneklik sunmaktadır.
Kuruluş bildirgesinde temel ilkelerini açıkça ortaya koyan İslami Direniş Hareketi, Filistin topraklarının tamamının kurtuluşu için mücadele eden ve kurtuluşun gerçekleşmesi için tek yol olarak cihadı gören bir halk hareketi olduğunu ifade etmektedir. Temel dayanak olarak İslâm’ın ilkelerine dayandığını bildiren hareket, bir parti örgütü veya dar tabanlı bir grup çalışması değil, geniş tabanlı bir halk hareketi olduğunu uygulamaları ile de ortaya koymuştur.
Bugün Filistin meselesini, BM’de tanınma hakkı, iki devletli çözüm, geçici ateşkes anlaşmaları ile yorumlamaya çalışanlar konudan oldukça uzak olduklarını göstermiş bulunmaktadır. Konudan uzak olma durumu yoksa o zaman çok daha tehlikeli bir tanım devreye girer ki bu da ihanettir. Çünkü bu mücadelenin ortaya çıkış sebebi siyonist Yahudilerin Filistin topraklarını işgal etmeleridir.
Siyonistler, kurdukları terör çeteleri ile katliam yapmışlar, milyonlarca Filistinlinin topraklarından sürerek 70 yıldır ilkel şartlarda mülteci olarak her şeye muhtaç konumda yaşamalarına sebep olmuşlardır. Bu sebeple Filistin davası hakkında konuşmak isteyenler şunu açıkça bilsinler ki, haklı olan İslami direnişi hazırlayan sebepler ortadan kalkmadan bu mücadelenin son bulması da mümkün olmayacaktır. Bu sebeplerin en başta geleni ise siyonistlerin Filistin topraklarına yerleştirilmesidir. Bir cümleyle açıklarsak, tek bir işgalcinin o topraklarda bulunması direniş için haklı bir gerekçedir.
Bugün geldiğimiz noktada koltuğunu gasp ederek ortalarda Filistin Devlet Başkanı olarak gezen Mahmud Abbas, görev süresi bitmesine rağmen makamını terk etmemiş bir durumdadır. Buna rağmen yeni Ortadoğu sürecinde Filistin halkına kahraman, hakları kazandıran kişi olarak empoze edilmeye çalışılan Abbas, HAMAS’ın halk üzerindeki etkisini kırdıracak adımlarda baş aktör gibi sunulmaktadır. Türk dışişlerinin de içerisinde olduğu bu faaliyetler neticesinde, BM’de üye olmayan gözlemci statüsü alan Filistin için yapılan gösterilerde Mahmut Abbas posterlerinin taşınması, ekranlarda onun etrafına sarıldığı sevinç görüntülerinin getirilmesi yaklaşımımızı destekler mahiyettedir.
Ayrıca başbakan Erdoğan’ın “Filistinli kardeşlerime sesleniyorum, El Fetih’e de sesleniyorum, eğer Fetih-Hamas arasındaki bu sıkıntı giderilmediği sürece de Filistin sorunu çözülmez. Fetih-Hamas arasında bu sorunun çözülmesini engelleyenler, ne Hakka, ne halka ne de tarihe bunun hesabını veremeyeceklerdir. Neyi paylaşamıyorsunuz, neyi halledemiyorsunuz?” ilginç çıkışı bölgeyle ilgili derin kodlar taşımaktadır.
Başbakan niçin CHP, BDP zihniyeti ile birleşemez, ortak hareket edemezse HAMAS ve Fetih’in’de bugünkü yaklaşımlarıyla birlikte hareket etmeleri imkânsızdır. Hayata, bölgeye, dünyaya tamamen farklı pencerelerden bakan bu iki kesime yönelik “neyi paylaşamıyorsunuz” çağrıları hamasi bir nutuk olmaktan öteye geçemez. İsrail’le işbirliği yaptığı açıkça ortaya çıkan, Filistin’e ait paraları gasp eden, direniş önderlerine suikastların muhbirliğini ve organizesini yapan bir zihinle nasıl bu hallerini değiştirmedikçe beraber olunabilir…
HAMAS’ın direnişi bırakması, siyasal bir parti gibi hareket etmesi dayatmalarının farklı bir ifade şekli olan bu yaklaşımlara en güzel cevabı Gazze’ye secde ederek giren siyasi lider Halid Meşal meydanlarda vermiştir.
Tüm şehitlerin intikamlarının alınacağını belirterek başladığı konuşmasına israil işgalini tanımalarının mümkün olmadığını söyleyerek devam eden Meşal, özgür Filistin devletinden asla vazgeçmeyeceklerinin de altını çizdi.
Halid Meşal’in,“Filistin bizim toprağımızdır, bundan asla ödün vermeyiz. bir karış toprak için müzakere etmeyiz. Şartlar ne olursa olsun ilkelerimizden ve sabitelerimizden taviz vermeyeceğiz. Filistinin Hamas’ın temel ilkeleri konusunda asla pazarlık yapmayız. Temel değerlerimizden vazgeçmeme ve İsrail’i tanımama üzerinden Filistin için birlik olmaya hazırız.” sözleri Filistin davası için içimize su serpmekte, gelecek adına bizleri umutlandırmaktadır.
Ama her biri etten kemikten yaratılmış olan direniş temsilcilerine, kendilerini masaya çekerek çözmeye çalışanlara karşı Müslümanca uyarılarda bulunmalı, dualarımızla desteklemeli, kardeşlerimizi yalnız bırakmamalıyız.