Kas
04
Gönderen: admin, Düşünce, Kasım-4-2021

Doğarken bilgisine kesin olarak sahip olduğumuz şey ölümün hak olduğudur. Ölüm, hepimizin bildiği ve teslim olduğu bir gerçek olmasına rağmen ölümlerin arkasından hüzünlerin yaşanması da eksik olmaz. Sevdikleriyle geçirilen zamanın günü geldiğinde sona erip artık onlarla görüşülemeyeceği gerçeği yüreklerde burukluğa sebep olur.

Söz konusu olan, aile fertlerinden bir kişi, çok yakın dostlukların kurulduğu bir arkadaş ve benimsenip takip edilen öncü bir kişinin ölümüyse hüznün şiddeti de yüksek olur. Onun bir daha görülemeyecek olması, yaşanılanların tekrar edilemeyeceği, paylaşımların, etkileşimlerin artık sona erdiği hakikati bir uzvun eksikliği kadar yorar ve ağır gelir insana…

Bir Dost ve Yol Arkadaşı

Ahiret bilinci, ebedi âlemde kavuşma umudu, direnci arttırsa da, sabrı sığınılacak bir liman olarak işaret etse de, bazı kayıplar için bunu sağlamak çok zordur. Çünkü bu kaybettiğimiz değerlere yaşadığımız hayatta sürekli ihtiyacımız olmuştur. Darda kalınca gölgelerine sığınılan, çözümsüzlükler içerisinde kendilerine danışılan, nasihat ve tavsiyelerine her daim ihtiyaç duyulan bu kişilerin yerini doldurmak zor olduğundan, içimizdeki o eksiklik, o sızı hiç kaybolmaz. Bu kişiler, bizlere imtihan yürüyüşümüzü kolaylaştıracak fenerler tutmuş, kavşak noktalarında, kararsızlıklar içerisindeyken istikameti gösteren işaret levhaları olmuşlardır. İçimizi döktüğümüz bir rehber, vaktimizi kıymetlendiren bir önder, başımızı yasladığımız bir baba, ana konumunda olarak hayatımızın merkezinde yer edinmişlerdir.

Kendisini tanıyan, bağ kuran her kişi için Ahmed Kalkan hoca da böyle bir konumdaydı. O, herkes için yakın bir dost, yol arkadaşı olmuştu. Resmî olanı bıraksa da, her an ve koşulda öğretmenliğini devam ettiriyordu. O, her yeni çabaların öncesinde kapısı çalınıp fikri alınan, yardımı istenen ve genelde “hayır” cevabını alma ihtimalinizin olmadığı bir destekçinizdi. Gelen taleplere, umutları körükleyecek şekilde yaklaşan, her yeni adımı ilk adım heyecanıyla atan, samimi, sıcak bir ağabeydi… Gerginlikleri ince esprilerle yumuşatan, tebessümüyle kara bulutlarınızı dağıtan bir kardeşti… Bir insanın kaybıyla yaşanan sıradan acıların ötesinde bir haldi halimiz… Ahmed Kalkan hocanın vefatının sebep olduğu hüzün, kapanmayacak boşluklarımızın olduğunun bilinmesinden kaynaklanıyordu.

Tevhidi bilinci hayatının merkezine koymuş, Kur’an mesajıyla insanlığın buluşması için gayret eden, her daim Müslümanların yanında, zalimlerin karşısında durmaya çaba harcayan bir ilim adamı olan Ahmed Kalkan hocanın vefatıyla, son dönemde yaşanan yaprak dökümüne bir yenisi daha eklenmiş oldu. İslami kimliğin inşasında ve bu bilincin bugünlere aktarımında kendilerine oldukça borçlu olduğumuz öncü isimlerin aramızdan çekilmeye başlaması, bizlerde hem hüzün, hem de tedirginlik oluşturuyor.

Tedirginliğimizin sebebi, fedakârca, inançla, samimiyetle, bedeller ödemeyi göze alarak varlığını ortaya koymuş insanlarımızın artık görülemiyor olmasınadır. Dünya kazanımlarını ikinci plana atıp varlığını Allah yolunda feda eden davet ve hareket öncülerinin neslinin tükenmeye başlaması tedirginliğimizin ana gerekçesidir.

İlim Halkası Edebi

Bin bir bahaneler üreten, ‘evin, işin, kazancın, hastalığın, yorgunluğun’ sürekli amellerini ertelettiği günümüz insanlarını utandırırcasına, Ahmed Kalkan hoca bir insan için dayanılması çok zor olan hastalıklarını ilmi çalışmalarının, davasının önüne asla geçirmemiştir. Onu hiç terk etmeyen şiddetli ağrılarına rağmen, anlatacağı, aktaracağı bir şeylerin olduğu telaşıyla kimseye hayır dememiş, hiçbir teklifi geri çevirmemiştir. Davet edenlerden ne devşirebilirim, nasıl varlıklı, makam mevki sahibi yeni çevreler edinirim hesabı içinde bulunmamıştır.

O, bir kişiye de gider, yüz kişiye de giderdi. O, mahalle, statü, yaş, ırk ayırt etmeden, herkese temas edebilmenin heyecanını taşırdı. Çalışmalarına sürekli hazırlanarak gelen, ilim halkalarının edebine yaşı ve hastalığına rağmen riayet eden, notlar hazırlayıp kendi imkânlarıyla dinleyicilere önceden dağıtan disiplinli bir tebliğ adamıydı. Mahallesinden, evinin önünden dışarıya bir adım atmaya çekinenlere inat, şehrin, ülkenin en uzak beldelerine zor şartlarda seyahat eder, bir insanın yüzüne bakabilmenin, yüreğine dokunabilmenin sevinç ve huzurunu hiçbir kazanıma değişmezdi.

Ahmed hoca tevazu içerisinde bir hayat yaşadı. Kendisiyle görüşebilmek için aracılara ihtiyaç duyulmazdı. Ağırdan satan, dokunulmaz, ulaşılmaz hoca karakterinin çok ötesinde insanların içindeydi.

Bir dinin, düşüncenin anlaşılmasında o düşüncenin kavramlarının doğru tanımlanması gerektiği hakikati üzerine yürüttüğü Kur’an Kavramları dersleriyle yüzlerce talebe yetiştirdi. Sakin bir hitabet ve düşündürücü cümlelerle konuşmalarını yapar, hastalığı el verdiği sürece dinlenen, dinlendiren bir hatip olarak bilinirdi. Edebiyatçı yönüyle kelimelerle usulca oynadığına sıkça şahit olurdunuz.

Bir dönem sorumlusu olduğum derginin yazarlar heyetinde Ahmed hoca da yer alıyordu. Derginin istişare toplantılarında mütevazı, saygılı, anlayışlı yönüyle hep ön plana çıkardı. Tek bir sorun yaşamadan, en küçük bir anlaşmazlık içerisinde bulunmadan geçirdiğimiz o günlerde bizlerin fikirlerini önemseyen, tekliflerimizi memnuniyetle karşılayan tavır içinde olurdu. Dergi için uzun yazılar gönderdiğinde kendisinden kısaltmasını rica ettiğimizde “siz kısaltın” der, yazısının son halini dergide okuduğunda “ben yapamazdım, çok yerinde olmuş” gibi yaklaşımlarla bizi onore ederdi.

Sempozyum, konferans programlarımızı beraberce organize eder, birlikte seyahat gerçekleştirir, aynı kürsüleri paylaşırdık. Kendisiyle yoğun temas içerisinde bulunduğum yıllarda gerçekten uyumlu, ağabey kardeş gibi anlaşırdık. Kendisinden yaşça geride olmama rağmen görüşlerimi alır, yazdıklarımı kendi çalışmalarında alıntılar, gençlere kıymet, değer verdiğini hissettirirdi.

Ahmed Kalkan hoca da birçok ilim adamının başına gelen zorluklarla karşılaşmadı değil. İhtisas alanlarının dışında görüş yapmaya zorlayan ısrarlar, tebliğci, eğitimci yönleri ötesinde yüklenen anlamlar ilim adamlarını da gereğinden fazla yorup maalesef enerjilerini harcıyor. “Hayır” diyemediklerinden kaynaklanan bu sorun daha fazla üretimde bulunmalarını da engelliyor. Bu sebeple, en azından yaşayan değerlerimize uzmanlık yönlerinden istifade edecek iştahla yaklaşılmasını, ihtisas alanlarından olabildiğince fazla istifade edebilmenin yollarının aranmasını hatırlatmak isterim. Onlar birilerinin kendi özel ajandalarının, hesaplarının kurbanı olarak kullanılmamalı, herkesin, her kesimin başvurabileceği, danışabileceği insanlığın değerleri olarak kalmalıdırlar. Onlar, bir grubun, bir hizbin değil ümmetin kazanımı olarak kabul görmeli, her usule ait insanların rahatlıkla kapılarını çalabileceği konumlarını da muhafaza etmelilerdir.

Vefa yazıları, övgülerin düzüldüğü, duaların edildiği, tüm kusurların, eksikliklerin unutulduğu bir şekilde olur genelde… Bizim ahlakımız, vefat edeni hayırla anmayı, insani hataları, kusurları unutmayı, eğer geçmişse hakların helal edilmesini bizden ister. Ahlakımız, yaşanmış güzel şahitliklerin dile getirilmesini, hayrın, iyiliğin, güzelliklerin yaygınlaşmasını sağlayacak anlatımları yapmayı bizlere öğretir. Biz de Ahmed hocayı güzel amelleri, hayırlı çabaları, bitmeyen gayreti ile hatırlayacağız. Onun Allah(c)’ı razı etme adına gösterdiği fedakârlıklarının örnek alınması için çabalarını yeni nesle aktaracağız.

Bu dünyadan bir Ahmed Kalkan geçti. Rabbimizden niyazımız, çektiği sıkıntıların, hastalıkların, ağrıların, bilerek veya bilmeyerek yaptığı hatalarına kefaret olmasıdır.

İnşallah o, acılarının dindiği, sıkıntılarının, hastalıklarının sona erdiği bir âleme geçiş yaptı. İnşallah hassasiyetle bağlısı olduğu Tevhidi bilincin ve amellerin karşılığı olan ikramlara kavuştu. Bu cümleler bir rahmet ve mağfiret duasıdır aslında… Şahitliğimiz, temennimiz bizlere bu dua mahiyetindeki sözcükleri söyletmektedir.

Allah rahmet eylesin…

UMRAN Dergisi Kasım 2021 dönemi, 327.Sayısı için yazılmış yazıdır.


Comments are closed.