Eyl
05
Gönderen: admin, Makale, Eylül-5-2024

Hiçbir işgal, sadece işgalci güçlerin varlığına bağlı olarak devam edemez. Vicdanları rahatsız eden bir haksızlığın ve hukuksuzluğun eğer ömrü uzamışsa, bu durum, zulmü işleyenlere destek veren, yapılanlara göz yuman, hatta onunla işbirliği yapan ekseri bir kesimin de var olduğunu gösterir.

105 yıllık Britanya sömürgeciliğinin gölgesinde korunup büyütülen Siyonist terörün de bugüne kadar varlığını devam ettiriyor olmasını başka türlü açıklayamayız. Asil bir inanç, cesaret ve kısıtlı imkânlarla işgale karşı direnmeye o tarihlerden beri devam eden Filistin halkının karşısında hiçbir zaman sadece işgalci güçler olmamıştır. Eğer sadece Siyonist düşmana karşı yürütülen bir mücadele olsaydı, hürriyetine kavuşmuş bir Filistin’i çoktan görebilirdik. Ama Filistin halkı daima, dönemin güçlü emperyalist devletleriyle ve onların maddi imkânlarıyla desteklenip siyasi ve teolojik motivasyonla bölgeye yerleştirilen işgalci çetelerle savaşmak zorunda kaldı.

Filistinliler, gücünü kaybetmiş Osmanlı’nın mazbut bir halkı olarak İngiliz sermayesi ve silahlarıyla beslenen Siyonist çeteyle ellerinden geldiğince savaştılar. Bugünün emperyalist gücü olan ABD’nin ve bazı Avrupa ülkelerinin silah ve para desteğini arkasına almış işgalci İsrail’e karşı direnmeye halen de devam ediyorlar.

Yüz yıllık istikrarlı bir direnişin yeni bir aşaması olan Aksa Tufanı’yla, “teke tek” savaşıldığında aslında nelerin olabileceğini tüm dünyaya 7 Ekim’de göstermiş oldular. Ambargo altındaki bir halkın akınları karşısında diz çöken, aciz kalan İsrail, günlerce neler olup bittiğini anlayamadı. Vatandaşları ülkeyi terk etmek için havalimanını doldurdu. Ta ki ABD uçakları, Gazze’de çocukların, kadınların, hastanelerin ve okulların üzerine atacağı bombaları kendisine taşıyana kadar bu panik hali devam etti.

İşgalci İsrail ordusu, 7 Ekim’den beri bu bombalarla gerçekleştirdiği saldırılarla insanlık tarihine kara bir leke olacak yıkımlara yol açtı. Gazze’ye 80 bin tondan fazla bomba attı; bu bombalar, ikinci Dünya Savaşı sırasında Japonya’nın Hiroşima kentine atılan bombanın 5 katına denk güçteydi. Çoğu çocuk ve kadın 40 binden fazla insan hayatını kaybetti. 2 milyondan fazla insan Gazze içerisinde yerlerinden edildi, evsiz, barınaksız kaldı.

ABD, bölgedeki en önemli müttefikinin en büyük silah tedarikçisi… Onu, adeta Nazi soykırımının kefaretini ödeyen Almanya ve diğerleri takip ediyor. İsrail kurulduğundan beri ABD’nin ona yaptığı askeri ve ekonomik destek 300 milyar dolar civarında… İsrail halen nefes alıyorsa, bunu dönemin süper güçlerine ve işbirlikçi yönetimlere borçlu… 7 Ekim’den sonra Beyaz Saray, Kongreden izne gerek bile görmeden “acil durum” hükmü uyarınca İsrail’e hızla tank ve top mühimmatı sevkiyatına onay verdi. Küçük çocukları küçük bombalarla öldürmek için özel tasarlanmış 110 kg ağırlığındaki bombalarla Filistin direnişinin tünellerini havaya uçurması düşünülen delici mühimmatlar İsrail’e ulaştırıldı.

Destek sadece maddi düzeyde kalmadı. ABD, Alman, İngiliz, Fransız başkanları ve bakanları dayanışma göstergesi olarak Tel Aviv’e gidip gidip geldiler. Sadece ülkelerinin temsilci olarak değil, “birer Yahudi, birer Siyonist olarak buradayız” diyen bu liderler bölge karakollarının düşecek olmasının endişesini ne kadar taşıdıklarını da göstermiş oldular.

Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırımdan yargılanan Netanyahu’yu ABD Kongresinde konuşturdular. Onun yalan ve çarpıtmalarla dolu konuşmasını 58’i ayakta, 79 kez dakikalarca alkışladılar.

Bölgeden, özellikle İran, Yemen ve Lübnan’dan işgalci İsrail’e yönelik muhtemel saldırıların önüne geçmek, HAMAS’a yönelik olası yardımları kesmek ve İsrail’e her türlü desteği sağlamak için Doğu Akdeniz’e uçak gemileri, nükleer denizaltı ve savaş gemileri gönderdiler. Adeta, “biz Filistinlilerin kollarından tutuyoruz, sen vurmaya, yumruk atmaya devam et” anlayışıyla 360 km²’lik alanın içerisindeki insanları el birliğiyle tüketmeye çalışıyorlar.

Bölgeye gönderilen iki Amerikan amfibik hücum gemisinden biri de USS Wasp gemisi… ABD Ordusuna bağlı helikopterleri, MV-22 Osprey ve F-35B savaş uçaklarını, çıkarma ve amfibi araçları barındırabilecek şekilde özel tasarlanmış bu geminin daha önce Güney Kıbrıs’ta Limasol Limanı’na demirlemesi yoğun tepkilere yol açmıştı. “Gazze’nin açıklarına gönderilen her uçak ve savaş gemisinin, şiddetin sürmesini ve bölgeye yayılmasını isteyenlerin işine yarayacağı” itirazı dillendirilmişti. Bugünlerde bu kanlı gemi İzmir Limanı’na ulaştı. İsrail’in suç ortağı askerler moral ve motivasyon sağlamak için karaya ayak bastı.

Artık, hepimizin gözleri önünde gerçekleşen bu vahşete sebep olanları korumakla görevli uçaklara hava sahası kullandırılmamalı, ülkedeki ABD üslerinin kapatılması zorlanmalıdır. Savaş ve uçak gemileri ülke karasularında rahatça dolaşmamalı, özellikle böyle bir dönemde ülkenin limanlarına ikmal ve bakım amaçlı dahi olsa demir atmamalıdır.

7 Ekim’den beri, hatta 100 yılı aşkındır daima Siyonistlerin, sömürgecilerin yani kötülerin ittifakını gördü bu gözler. Bu “kutsal ittifakın” rüzgârıyla teknesini bugünlere kadar getirebilen israil’in yelkenine esinti olacak her adımdan çekinmek zorundayız. Tekrar hatırlatmak gerekir ki, hiçbir işgal sadece işgalci güçlerin varlığına bağlı olarak devam etmiyor.

Filistinli şehidlerin, mazlumların yarın mahşer gününde yakamıza yapışacağından endişe ediyor ve Allah’a sunacak bir mazeretimizin olmasını istiyorsak bir an önce iyiliğin ittifakını inşa etmek için çalışmalıyız.


Comments are closed.