İnsanlar yaşamları süresince nice dostlara sahip olurlar. İyi bir dosta, iyi bir dostluğa gerçektende hepimizin ihtiyaç duyduğu bir gerçektir. Fakat burada önemli olan aldatmayacak, kötü günde yalnız bırakmayacak, menfaat ilişkileri gütmeyecek dostlukları kurabilmektir. İnsanların birbirleri ile ilişkileri anlamında baktığımızda bu tanıma uyması gereken tek dostluklar Mü’mince yaklaşım içerisinde olabilenlerinkidir.
Modern dünyada tamamen makam, para, şehvet ve şöhret gibi çıkar ilişkileri üzerine inşa edilen birliktelikler bu saydığımız etkenler kaybedildiğinde dağılabilmektedir. Tamamen dünyayı seçen, onu talep eden, ebedi olanın değil geçici olanın kabul gördüğü günümüzde, robotlaşan ilişkiler, şiddetli güvensizlik hızla artmaktadır. Birbirleri ile yapmacık bir şekilde maskeler altından konuşan insanlar bunun yanında artık birebir iletişimi de terk ederek sanal iletişim yolunu tercih etmeye başlamış ve geleceği karanlık, hiçbir sağlıklı beklentinin görülemediği bir döneme girilmiştir.
Tahrif edilmiş semavi dinler ve beşeri ideolojiler, toplumların hiçbir sorununa merhem olamayacak, hatta bırakın merhem olabilmeyi tahribatı arttıracak bir hal almışlardır.
İnsanlığı, içerisinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun kurtuluşa götürebilecek tek reçete, proje sahibi, her zaman genç ve diri olan, her çağa hitap edebilen Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerimdir.
Kur’an-ı Kerim, insanlığın kendisine tabi olarak kurtuluşa erebileceği bir rehber ve hidayet kaynağıdır. O yol göstericidir. O hiçbir fikri teori ile asla kıyas kabul edilemeyecek kadar yüce ve kusursuz bir kaynaktır. Çünkü o vahy’dir. Allah katından insanlığa sunulan bir lütuf, ilahi bir bildiridir. Bir hastanın tedavisi için doktor reçetesine duyduğu ihtiyaç gibidir insanlığın ona olan ihtiyacı… Yalnız bir hasta tedavisini gerçekleştirecek reçeteyi sayısız defa okumakla şifa bulamaz. O reçeteyi almalı, bir eczaneye gitmeli, ilaçları temin ederek doktorunun belirttiği şekilde tatbik etmelidir.
İşte bizlerinde gerçek problemi budur. Sayısını bilemeyeceğimiz kadar Kur’an-ı Kerim ve mealleri basılmasına, tefsir kitapları ellerimizin altında bulunmasına rağmen ilahi mesajın terbiyesi ile terbiyelenen, onun tedavi metoduna kendisini teslim edenler oldukça azınlıktadır. Bunun sebebi Kur’an’ın indiriliş amacı dışında kullanılmasıdır. Kur’an’a, M. Akif’in dediği gibi ya ölü toprağına üflemek yada fal bakmak amacı için başvurulur olmuştur. Oysaki ondan faydalanabilmek için okumalı ve öğretilerini tatbik etmek gerekmektedir.
“Elif-Lâm-Mîm. Üzerinde hiçbir şüpheye yer olmayan bu ilâhî kelâm muttakiler için bir rehber (olarak indirilmiştir).” (2/Bakara, 1-3)
Allah’ın ayetlerine bu şekilde bakabilmeyi başaranlar ona karşı daima duyarlı olabilen mü’minlerdir:
“Ve onlar ki, Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.” (25/Furkan 73)
Herkesin tatmin olabileceği bir yaşamın oluşması, insan ilişkilerinin, dostlukların, arzu edilen hali alabilmesi, öncelikle Kur’an-ın alternatifsiz, tek dost olarak kabul edilmesinden geçmektedir:
“(Ey insanlar) Rabbinizden, size indirilene(Kur’an’a) uyun ve O’ndan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! ” (7/Araf 3)
Kur’an öyle bir dosttur ki asla ihanet etmez. Ona karşı dostluk elini uzatan muhataplarına bol lütufta bulunur. Onları karanlıklardan aydınlığa, zilletten izzete, esaretten özgürlüğe ulaştırır:
“Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalırlar.” (2/ Bakara 257)
Kendisine önyargısız yaklaşıldığında imanları arttırır, insanın tüm şüphelerden arınarak gerçek bir tatmine ulaşmasını sağlar:
“Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.” (8/ Enfal 2)
Aynı zamanda ilahi mesajın dostluğu sadece dünya ile sınırlı kalmamakta, hesap gününde günahların örtülmesi, ebedi nimetlere ulaşılması için de sebep olmaktadır:
“İman edip salih amel işleyenlerin ve Rableri tarafından bir gerçek olarak Muhammed’e indirilen kitaba inananların kötülüklerini Allah örter ve durumlarını düzeltir.”(47/Muhammed 2)
“Ve kitaba o sımsıkı sarılanlarla namazı dosdoğru ve devamlı yerine getirenler(i elbette ödüllendireceğiz); dürüst ve erdemli olmayı benimseyen ve bunu öğütleyen kimselerin hakkını elbette ziyan etmeyeceğiz.” (A’raf, 7/170.)
Vahy, çağlar boyu tüm ifsadın ortadan kalkması için elçilere indirilmiş, ve bu vahyin muhatapları, ona tabi olarak, toplumsal düzenin kurulmasını sağlamakla beraber, aynı zamanda kendilerini kurtuluşa götürecek çok yüce bir ibadetinde içinde yer almışlardır.
Rabbimiz, hem, insanın içerisinde az bir süre kalacağı yeryüzünde ömrünü huzurlu geçirebilmesi için uyulması gereken kuralları bildirmiş, hem de dünyevi sükuneti de sağlayan bu kurallara uyulmasını ebedi olan ahiret nimetlerinin sebebi kılmıştır.
Böyle çifte kazancı sağlayan bir dostun dostluğunu reddederek, hesap gününde kendisine bile faydası dokunmayacak olanların sırf serveti rütbesi, ordusu, aşireti, güzelliği için peşinden gitmek oldukça basiretsiz bir yaklaşımdır.
Allah’ın mesajına muhatap olarak gerçekten inananlar, içinde bulundukları, tabi oldukları bâtıl dostlardan vazgeçmeye, gururlarını zedeleyici bir şey gözüyle bakmazlar. Allah’ın vahyine inanıp ona kulluk ve itaatı benimserler. Gururları onları hakikati kabul edip Rablerine itaat etmekten alıkoymaz. Çünkü Allah’a karşı hadlerini bilerek kendilerini asla yeterli görmezler.
“BİZİM mesajlarımıza (gerçekten) inananlar, ancak, kendilerine tebliğ edildiği zaman önünde derin bir hayranlık ve saygıyla eğilenlerdir; (onlar,) Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltenler ve asla büyüklük taslamayanlardır. (onlar) yataklarından (geceleri) kalkarak korku ve ümit içinde Rablerine yalvaranlardır ve kendilerine geçinmeleri için verdiğimizden başkalarına harcayanlardır. (Böyle davranan mü’minlere gelince,) yaptıklarından dolayı mükafat olarak (öteki dünyada) onları şimdiye dek gizli kalan hangi mutlulukların beklediğini kimse tahayyül edemez.” (32/Secde, 15-17)
Kalpleri ürperten, hidayet kaynağı olan, çağlara meydan okuyan, bir benzeri asla olmayan Kur’an’a duyulan ihtiyaç her geçen gün hızla artmaktadır. Keşmekeşin, çirkefliğin, kaos ve kargaşanın işgal ettiği dünyamızın kendisine tabi olmakla tüm bu sıkıntılardan kurtulacağı tek kaynak Allah’ın vahyi olan Kur’an’dır. O aynı zamanda bu olumsuzluklara karşı başlatılacak mücadelenin metodunu da içinde barındırmaktadır. Peygamber bununla kafirlere karşı mücadele etmekle görevlendirilmiştir. Ruhlara ve akıllara mücadelede o tek başına yeterlidir. Onda insanın iç alemini bütünü ile kuşatan, duyguların tüm kapılarını zorlayan, katı kalpleri sarsıcı, artık rahat edemeyecek biçimde yerinden oynatıcı bir özellik vardır. Bu özelliği yeniden keşfetmek ve doğru kullanabilmek Kur’an dostlarının ertelenemez görevlerindendir.
Ne mutlu bu görevin şuuruna varabilen dostlara, Ne mutlu Kur’an’ın dostluğunu kazananlara…
“(De ki:) Ben ancak, bu şehrin (Mekke’nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Her şey de zaten O’na aittir. Bana müslümanlardan olmam ” emredildi. “Ve Kur’an’ı okumam (emredildi). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.Ve şöyle de: Hamd Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (27/Neml 91-92-93)