Aksa Tufanı Harekatı’nda bir yılı geride bıraktık. Bu yazıda, geçen bir yıllık süreç içerisinde nice insanlara okul olmayı başarmış Filistin mektebinden bahsetmek istiyorum. İnsanlığa yıllardır unutulmaz dersler veren, değerli, faydalı öğretilerde bulunan bu mektebin bizlere kazandırdıklarını konuşmamız gerekiyor.
Bu mektep öncelikle, işgalci İsrail’in dayandığı bir teorinin tutmadığını bizlere ispatladı. “Büyükler ölür, küçükler de unutur!” teorisinin geçen 76 yılda Filistin Halkı için geçersiz kaldığını gördük. Dünyanın farklı yerlerinde yaşanan birçok acı, zulüm unutulup giderken, Filistin halkı ısrarla, kararlılıkla güçlü bir direnç ortaya koydu. Toprakları zorla, silahla, baskıyla gasp edilen ataların çocukları evlerini, yurtlarını geri almaktan vazgeçmedi. Filistin topraklarının gerçek sahipleri olan sürgündeki Filistinliler de geri dönüş umutlarını asla kaybetmedi. Bu mektep bizlere unutmamayı, vazgeçmemeyi ve direnmeyi öğretti…
Büyükler ölmüştü… Ama küçükler büyümüş, taşlarla, sapanlarla başlattıkları evlerini, yurtlarını geri alma mücadelesini, havadan, karadan, denizden, yerin altından ve üstünden kapsamlı bir direnişe dönüştürmüşlerdi. İstediği zaman, istediği şekilde vuran, yıkan, tutup zindanlara atan, mahremlere küstahça el uzatan gaspçı İsrail’e hiç beklemediği yerden ve beklemediği şekilde büyük bir tokat atacak kuvvete ulaşmışlardı. Aksa Tufanı, imkânsızlıklar içinde imkânlar var eden bir halkın destanıydı.
Direnişin, savaşın, güçten ve silahlardan daha önce iradeyle yürütüleceğini biz yine onlardan görüyorduk. Bir açık hava hapishanesinde adeta yavaş yavaş ölüme mahkûm edilen Gazzelilerin her türlü imkânsızlığa, kuşatılmışlığa karşı adeta tırnaklarıyla kazıyarak geliştirdikleri operasyon kabiliyeti düşmanı dehşete düşürmüş dostlara ümit ve azim kazandırmıştı. Bu mektep bizlere, imanın en büyük imkân olduğunu da öğretiyordu.
Zalimlerin en büyük silahı güçlülük, yenilmezlik ve üstünlük imajlarıydı. Oysa bu bir savaş taktiği ve propaganda aracıydı. Aksa Tufanı, Siyonistlerin çok güçlü, neredeyse yenilmez bir güç oldukları imajlarını da yerle bir etti…
Elbette emperyalist güçlerin sınırsız desteğine sahip Siyonist işgal güçlerinin silahı ve askeri bulunmakta; dönem dönem bu güçleriyle bizlere acılar da yaşatmaktalar. Ama bu gerçek onların asla yenilmeyecekleri anlamına gelmiyor. Yeter ki isteyelim, cehd edelim ve Rabbimize tevekkül edelim. Kadir-i Mutlak olanın sadece O olduğunu unutmayalım. İşte El-Kassam mücahitleri 7 Ekim günü gerçekleştirdikleri kapsamlı eylemle bu hakikati de tüm dünyaya göstermiş oldu. Mossad çökmüş, gökte asılı balonlar, heronlar anlamsızlaşmıştı…
O gün, düşman ve Filistin topraklarına yerleştirdikleri işgalciler hemen havalimanlarına koşmuştu. Zaten işgalci oldukları toprakların güvenli olmadığını biliyorlardı. Onlara bir güvenlik masalı anlatılmış, ikna edilmişlerdi. Bu güvenlik masalının yanında, bitmeyen dış destekli refah dolu bir yaşam da önlerine sunulmuştu. Ama 7 Ekim’de Demir Kubbe savunma sistemi çökünce çoğunluğu ülkeyi terk etme telaşına düştü.
Peki diğerleri, yöneticileri ne yaptı? Onlar da varlıklarını kendilerine borçlu oldukları batılı liderlerin bacaklarına sarıldılar, eteklerinin arkasına saklandılar ve “yetiş” diyerek feryat ettiler. Batılı ülkeler, bölgedeki karakollarının düşeceği korkusuyla paniklemiş, Netanyahu’yu kucaklama telaşına girmişlerdi. Netanyahu’yu bağırlarına basmış yas tutarken, Filistinlileri yarı hayvan gören Savunma Bakanı’nı teselli ederken on binlerce Filistinliyi katledecek milyar dolarlık yardımları yola çıkmıştı bile…
Kravatlı, takım elbiseli kalıplar içindeki bedenlerin insan olmadığı, cellat, kan emici sürüler olduğu açıkça görülmüş oldu. Demokrasi havarilerinin kastı ve gerçek yüzü artık deşifre olmuştu.
Kur’an yakmayı, peygamberleri çirkince tasvir etmeyi ve sapkın LGBT eylemlerini fikir özgürlüğü kapsamında görüp onlara izin veren bazı Batılı ülkelerin, Filistin bayrağı taşımayı, “Nehirden Denize Özgür Filistin” sloganlarının atılmasını, statlarda Filistin’i ve direnişi sembolize eden flamaların yer almasını yasaklaması büyük bir garabetti. Böylece, “insan, hayvan sevicilerinin, insan hakkı savunucularının, demokratların ve liberallerin” birer birer maskeleri yerlere düşmüş oldu. Aksa Tufanı, bu şeref ve onurdan mahrum topluluğun gerçek yüzlerinin de ortaya çıkmasını sağladı.
Aksa Tufanı’nın öğretilerine inşallah önümüzdeki yazımızda devam edeceğiz.