Kas
07
Gönderen: admin, Makale, Kasım-7-2024

Dünyanın gözünün üzerinde olduğu ve sonuçları merakla beklenen Amerikan seçimleri geldi çattı. Bölgesel problemleri ve kendi iç sorunlarını çözebilecek iradeden yoksun ülkeler, savaşların sonuçlarını, işgal ve yıkımların akıbetini, ateşkes süreçlerini ve ekonomilerinin durumunu tamamen bu süper gücün seçilecek başkanıyla irtibatlı görüyor.

Orta ve uzun vadeli hazırlığı olamayan toplumların onlarca yıl daha “acaba başkan kim olacak” merakı ve heyecanıyla Amerikan seçimlerini bekleyeceğini maalesef söyleyebiliriz. “Amerikan Başkanı” demeden sadece “Başkan” kelimesinin bile tek başına kullanılması, zihinlerde yer eden çaresizliğin ve dünya üzerinde efendi ve köle hukukunun nasıl aktif işlediğinin de bir göstergesi olsa gerek.

Amerikan siyaseti, gerçekçi, ayakları yere basan, refahtan yoksun halkının geleceğini inşa edecek ve küresel politikalarda barışın tesis edilmesine katkı sunacak liderler çıkaramıyor. Bu da aslında vitrine konanların sadece kullanışlı kişilikler olduğunu bizlere ispatlıyor. Kendi kişisel hayatını bile yönetemeyen hastalanmış Biden ile kontrolsüz, dengesiz ve ne yapacağı ön görülemeyen şovmen Trump dışında isimlerin öne çıkarılamıyor olması, ABD siyasetinin içine düştüğü acı durumun ve çaresizliğinin de bir göstergesi aslında…

7 Ekim 2023’ten bu yana işgalci İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırım ve işlediği suçlar bu seçimlerin de önemli bir konusu oldu. Yeni seçilecek başkanın bölgede yaşanan bu kıyıma karşı nasıl tavır alacağı en çok konuşulan ve cevabı beklenen sorulardan biri haline geldi.

Vicdan sahibi Amerikan halkının şehir meydanlarında gösterdiği tepkiler ve kampüs protestoları seçimlere etki edecek miydi? Seçilecek yeni başkanın uluslararası siyasetinde bu gösterilerin bir etkisi olacak mıydı?

Joe Biden’ın yaşı ve hastalıkları sebebiyle Demokratların yeni adayı Kamala Harris oldu. O’nun yardımcısı olduğu Biden 7 Ekim’den bu yana işgalci İsrail’in yanında yer almış, çoğu çocuk ve kadınlardan oluşan 45bini aşkın Gazzelinin katledilmesine açık destek sağlamıştı. Vicdan sahibi ABD vatandaşlarının protestolarına sebep olan, bir ABD askerinin daha fazla dayanamayarak kendisini ateşe vermesine etki eden bu destek, hem askeri, hem ekonomik hem de propaganda alanında açıkça gerçekleşti.

Biden yönetiminin işgalci İsrail devletine yaptığı yardımlar 22 milyar doları aşmış, onun döneminde askeri ve mali konularda israil’in desteklenmesi yönünde bir siyaset yürütülmüştü. Biden’ın ve Dışişleri bakanı Blinken’ın Tel Aviv’e yönelik ziyaretleri korku ve umutsuzluk yaşayan işgal devleti için açık bir motivasyon kaynağı oldu. Bir Yahudi, bir siyonst olarak bölgeye geldiklerini defalarca dile getiren bu isimlerin en temel görevi İsrail’in güvenliğini sağlamak ve bölgedeki statükonun korunmasıydı. İsrail’e askeri ve siyasi desteğin önünü açan Biden yönetimi yaşananlar için Hamas’ı suçlamakta, 76 yıldır yaşanan işgal ve yok etme politikalarına rıza gösterip direnmeyen makbul bir Filistinli olunmasını empoze etmekteydi.

Filistinlilerin yaşadıklarını dönem dönem dile getirse de, Kamala Harris’in başkan olması durumunda Biden yönetiminin özellikle bir yıllık politikalarını devam ettirmesi şaşırtıcı olmayacak. Demokrat seçmenin bazı kesimlerinin beklentilerine rağmen Harris’in söylemlerinden İsrail’e yönelik herhangi bir ambargo ya da yaptırım uygulama planının olmadığı anlaşılıyor.

Demokratların İsrail’e yönelik bu desteğine rağmen Harris, insan hakları çevrelerinin baskılarını daha fazla hissedip Gazze’ye yönelik kısıtlamaların hafifletilmesini, müzakerelerin canlandırılmasını sağlayıp ateşkes sürecini hızlandırabilir mi kestirilemiyor.

Öte yandan Cumhuriyetçilerin kazanması, İsrail’e Gazze ve Batı Şeria’daki işgalci politikalarını uygulamada daha fazla cesaret verebilir. Trump yönetiminin geçmişte gündeme getirdiği “Yüzyılın Anlaşması” aslında onun bölgeye bakışının işaretlerini bizlere gösteriyor. Söz konusu anlaşma, bölgenin sorununu çözmek için değil daha ziyade yangını körüklemek için tasarlanmıştı. Trump ABD elçiliğini de işgal altındaki Kudüs’e taşımış, Filistinlilerin sinir uçlarıyla oynamıştı. O, Golan, Kudüs ve Batı Şeria topraklarının üçte birinden fazlasının işgalini de perçinlemeye çalışan bir ABD başkanı olmuştu.

Trump’ın bu geçmiş sicili yeni başkan seçildiğinde nasıl bir bakış açısı sergileyeceği konusunda aslında bizlere fikir veriyor. Eğer onun geçmişteki bu yaklaşımları devam ederse, Gazze’deki ateşkes olasılığı ve müzakerelerden sonuç çıkma ihtimali zayıflayabilir. İsrail’in saldırgan politikalarını teşvik eden bir Trump, Gazze’deki ablukanın artmasının ve İsrail’in bölgedeki saldırılarını devam ettirmesinin önünü açabilir.

İsrail’i cesaretlendirecek adımlar atma konusunda cömert olan Trump’ın kazanması durumunda Gazze ve Filistin için kısa vadede çok da bir şey değişmeyecek gibi görünüyor. Trump’ın Gazze konusunda belirgin bir yol haritası olmasa da, alınan sinyaller Gazze’de yaşanan yıkım ve ölümlerle ilgili İsrail’e koşulsuz destek sağlayacağını gösteriyor. Netanyahu’ya “yapmak zorunda olduğun şeyi yap” gibi cümlelerle destek veren Donald Trump, İsrail’in “artık bu işi bitirmesi, barışa dönmesi ve insan öldürmeyi durdurması” gerektiğini de söylüyor.

Kim kazanırsa kazansın her iki durumda da ABD’nin İsrail’e stratejik desteği sürecek… Sadece yaklaşım ve pratiklerin tonunda farklılıklar görülebilir.

Kamala Harris’in önceki yönetimin uygulamalarına verdiği destek ve basmakalıp sözleri, Trump’ın tutarsız, ne yapacağı belli olmayan delice tavırları, onlardan bir beklenti içerisine girmekten bizleri alıkoymalı. Detay bazı konularda ayrıştığı gösterilen bu iki zihniyetin aslında emperyalist politikaları devam ettirme ve özellikle işgalci İsrail’in yanında durup Gazze’deki soykırıma açık destek vermede birleştikleri görülüyor.

ABD seçimleri etkileri açısından dikkatleri üzerine çekse de kimin kazanacağının en küçük bir değeri olmayacak. “Kötünün iyisi” gibi değerlendirmelerin tartışıldığı bu seçim sürecinde taraflar, sömürgeci, yayılmacı, savaşlar çıkaran ve devam ettiren yönleriyle aslında daima aynı safta duracak. Kim kazanırsa kazansın; siyonizmin, küresel yayılmacılığın ve soykırımın önüne geçilmeyeceği hatta benzer hırsla devam edeceği malum olandır.

Bu malum olanı değiştirecek güçlü bir irade inşa etmediğimiz sürece haber kanalları sabahlara kadar yayın yapacak, evlerin camlarındaki ışıklar sabaha kadar açık kalacak, Beyaz Saray’a kimin çıkacağına yönelik ilgi eksik olmayacaktır.


Comments are closed.