İslam hayatın her alanına hitap eden, insanın tüm problemlerine çözüm oluşturan yegane bir sistemdir. Çünkü İslam da, bize sağlanan bu bilginin kaynağı yaratıcı olan Allah(c.c.)’dır. Yaratmış olduklarını Allah(c.c.)’dan daha iyi tanıyabilecek, daha doğru yönlendirebilecek başka hiçbir alternatif yoktur.
“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Resûlü’ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O’na götürülüp toplanacaksınız.” (8/Enfal 24)
İşte İslamın toplumları kuşatıcı, hayat veren, dinamik yapısı, dünya üzerinde hakimiyet kurmak isteyen müstekbir güçleri rahatsız etmekte, kaynaklarının gün gibi açık ve net olduğu bu dinin varlığından rahatsızlık duymaktadırlar. Muvahhid, Mücahid, Muttaki fertlerin sayısının artması bu kişilerin varlığının da sonu olacağından dini anlayışımız üzerinde tahribat yapmak, kavram kargaşaları ile fitne çıkarmayı amaçlamaktadırlar.
Kaos ve kargaşalar ile bunalmış, adalete aç, sevgiye,merhamete aç, düzen ve intizama aç, barış ve esenliğe aç olan tüm insanlığın bu açlığını doyurabilecek tek anlayışın İslam olması bu emperyalist güçlerince de malumdur. Tahrif edilmiş donuk hristiyan anlayışının veya kendilerinin ürettikleri ve çözümsüzlükler sağlamaktan başka bir işe yaramayan seküler hayat sistemlerinin de artık tarihin çöplüğüne atılacağı malumdur.
Ayrıca ABD ve müttefik halinde olduğu batı zihniyetinin, yeryüzünde gerçekleştirmiş oldukları işgallerin karşısında durmayı emreden de İslam’dır. Ortaya koymuş olduğu şehitlik bilinci ile ölümsüzlüğe talip binlerce insanın bir anda varolabilmesini sağlayan bu direniş ve cihat ruhu tabii ki dünyanın jandarmalığına soyunan, yeryüzünün tüm kaynaklarını kendine tahsis edilmiş anlayışı ile sömüren zalim katilleri rahatsız etmektedir.
“(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur”. (2/ Bakara 193)
Nitekim İslam dünyasında Müslümanlık anlayışının giderek daha bilinçli bir hal alması ve “İslam’ın Yükselişi”nin önlenemez boyutlara ulaşması birilerinin endişelerini(!) haklı çıkarmaktadır. Yeryüzünde, İslami hareketlerin yükselişi ve buna bağlı olarak Batı karşısında her alandaki bağımsızlık taleplerinin artışı, yine her türlü tahakküm ve baskı politikalarına karşı derin bir hassasiyetin ortaya çıkması sömürgeci güçleri düşünmeye yöneltmiştir.
Filistin, Afganistan,Çeçenistan ve Irak işgallerine karşı zirveye ulaşan cihat, direniş, şehadet ve özgürlük ruhu Batı’yı İslam konusundaki strateji ve metotlarını gözden geçirmeye sevk etmiştir.
Ayrıca son dönemde Kuzey Kore ve İslam dünyası dışında, Latin Amerika’da da Amerikan karşıtı politikaların öne çıkması, müslüman olsun, başka bir inanca sahip olsun insanların Usame bin Ladin tişörtleri giymesi, spor müsabakalarında onbinlerin dakikalarca Usame-Usame şeklinde slogan atması küresel emperyalizme karşı küresel bir karşı koyuş, küresel bir direnişin sinyallerini vermiştir. Bu direnişi küresel boyuta taşıyabilecek enerjiye sahip olarak da sadece İslamın görülmesi, ılımlı İslam gibi ucube tekliflerle ortaya çıkılmasını sağlamıştır.
İşte Ilımlı İslam projesi bu fitnenin yeni bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. İslamın kamil ve tamamlanmış yapısına rağmen, kendi baskı ve zulüm anlayışlarını rahatça yerleştirebilmek için, utanmadan nasıl müslüman(!) olmamız gerektiğini bizlere göstermenin adıdır ılımlı islam projesi…
İslam’ı ılımlılaştırmak isteyenler, onun, yeryüzündeki hiçbir haksızlığa, hiçbir küfre ve hiçbir ahlaksızlığa sessiz kalmayacağını iyi bildiklerinden böyle projelere sarılmaktadır. İslam’ın yapısını kendi çıkarlarına hizmet edecek bir şekilde değiştirerek, bu çıkarların önündeki en büyük engel olan, her türlü siyasi, ekonomik, kültürel, askeri “İslami Direniş”i ortadan kaldırarak; İslam Dünyasının bölgesel ve küresel politikalarda söz sahibi ve belirleyici olma ışığını söndürmeyi amaçlamaktadırlar.
Ilımlı İslâm’ı savunan ve dinini yaşamak isteyen müslümanlara tek alternatif olarak dayatan çıkar gruplarının esas amaçları, İslâmî hareketi saptırmak veya satın almak ya da boğmaya çalışmaktır. Allah Teâlâ ise, müşriklerin arzularına, hevâ ve heveslerine uymamak ve Allah’ın hükümlerinden bir kısmının bile uygulanmasından tâviz vermemeyi peygamber şahsında mü’minlere emretmektedir.
“(Sana şu tâlimatı verdik:) Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır.” (5/Mâide, 49)
Yine bu proje ile, Din düşüncesinin reddedilmesi işlerine gelmeyenler veya toptan reddetmenin mümkün olmadığını görenler, dinin kendi çıkarlarına uygun yönlerini basit çıkarları doğrultusunda değiştirmeyi amaçlamaktadır. Böylece hem câhil ve gâfil dindarların tepkisini çekmeyecekler, hem de değiştirdikleri bu dinleri kendi sömürü düzenlerine koltuk değneği yapacaklardır.
Ilımlı İslam anlayışına uygun olarak İslam coğrafyasına model gösterilen ülkelere ve cemaatsel yapılara baktığımızda ABD’nin kirli planı daha bir belirginleşmektedir.
ABD çıkarlarına hizmet eden politikalar, topraklarını ABD üssü haline getirmek, ümmet bilincinin köreltilerek milliyetçilik unsurlarının zirveye çıkarılması, ABD eksenli liderlerin ve politik hareketlerin oluşturulması, dinin kaynaklarından kopartılmış olması, dinin diyanet gibi kurumlarla devlet merkezli kontrol edilmesi, ahkam ayetleri için uygulanmasa da olur zihniyeti, başörtüsü gibi konularda teferruattır beyanatlarının verilmesi, kurbanda tavuk kesilebilir fetvaları, Allah ve Resulüne basın ve beyanat yolu ile rahatça hakaret edilebilmesi, demokrasi oyununun istendiği an bozulabilecek esneklikte olması, bu ülke ve cemaatlerin dünyaya İslami model olarak sunulmasını sağlamış, aynı zamanda ABD ve Batı zihniyetinin Ilımlı İslam’dan neyi kastettiğini de su yüzüne çıkarmıştır.
Onlar böyle bir din istiyorlar. Dinin referans alınmadığı, sadece şekli bazı ibadetlere hapsedildiği, harama, isyana, küfre giden yolların alabildiğine açık olduğu, liberal karakterinden dolayı rahatça müdahale edilerek insanların kolay yönlendirildiği, Batı ve batıla doğru yüzünü dönmüş, karmaşık ilişkiler sebebiyle müdahale olanaklarının kolaylaştığı bir toplum istiyorlar.
Ölüme, ahirete, cennete bağlılıktan daha çok dünyaya ve içindekilere bağlanmış bir kitle istiyorlar. Çünkü böyle bir topluluk, oyun ve eğlence olan dünya hayatının bu yönleri ile meşgul olarak, çevresinde ki bozgunculuk, insan hak ihlalleri, inancına yapılan saldırılara sessiz kalır. Çünkü beyinleri uyuşmuş, düşünme yetenekleri körelmiş topluluklar, zilletin, esaretin tercih edildiği bir hayattan memnun kalır. Doğar, nasıl ve neden yaratıldığını idrak edemeden ölür gider. Yeryüzünün imarı ile görevlendirildiğini, Allah’ın yeryüzünde halifesi olduğunu, kendisi dışında ki insanlardan da sorumlu olduğunu bilemeden ölür. İşte böyle bir kitle istiyor ılımlı İslam teorisyenleri. Yaptıkları ve yapmayı hedefledikleri bozgunculuğun önünde engel görmek istemiyorlar. Yeryüzü kaynaklarının değerlendirilmesinde kendilerine ortak çıkmasından rahatsızlık duyuyorlar.
Ama korkunun ecele bir faydası yok. Onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı var. “Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.”(3/Al-i İmran54)
Onların sandığı gibi yeryüzünde herkes kafasını toprağa gömmemiştir. Herkes duyarsız, kişiliksiz, kimliksiz değildir. Allah’a iman eden ve O’nun Resulünü örnek alan, izzeti ve onuru ile yaşamayı ilke edinmiş, Allahı, Resulünü, cihadı ve şehitliği, dünyadan ve içinde bulunan her şeyden daha fazla seven, arzu eden Muvahhidler bugünde vardır. Ve inşaallah hep varolacaktır. Soyu kesilecek olan, mesnetsiz olan, kökü ve dayanacağı temelleri olmayan küfür ve onların günümüz temsilcileridir.
Rabbimiz bu müjdeyi bize vererek direncimizin ve eylemliliğimizin zirveye ulaşmasına yol göstermektedir.
“…… Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.”
(26/ şuara 227)