Hz. Muhammed(sav)’i anma ve anlama içerikli etkinliklerin sıkça yapıldığı şu günlerde Vuslat Dergisi Peygamberimiz’in(sav) mücadele sünnetinin konuşulduğu bir konferans tertip etti.
Hamza ER’in sunumuyla gerçekleşen “Tevhid Mücadelesi ve Nebevi Yöntem” başlıklı konferans Tevhid Mücadelesinin kapsamının anlatılmasıyla başladı.
Allah’ın elçilerinin, insanlar üzerinde tahakküm kurmuş, Râb’lik taslayan, onları kendi heva ve arzularına göre ortaya koydukları değerlere itaat etmeye zorlayan egemenlere karşı ses çıkarmak, kıyam etmek, onların karşısında durmak için gönderildiğini hatırlatan Hamza Er, Peygamberlerin hem o idarecilere, hem de o idarecilere isteyerek veya istemeyerek teslim olmuş, itaat etmiş halka, “yegane Rabbiniz Allah’tır. O halde kulluğu sadece ona yapın” çağrısında bulunduğunu belirtti. Nübüvvetin temelinin ve ana amacının bu olduğunun altını çizen Er, Allah aynı Allah, yarattıklarına verdiği özellikler de aynı özellikler olduğuna göre, gönderdiği elçiler değişse bile, çağrılarının içeriği ve bunu insanlara sunuş biçimlerinde hiçbir değişiklik olamayacağını vurgulayarak, metod-yöntemin tanım ve içeriğiyle ilgili bilgiler verdi.
Bir amaca ulaşmak için bir şeyi bazı ilkelere ve bir düzene göre söyleme, yapma, davranma tarzı, düşünceyi belirli bir sonuca vardırabilmek için, tutulması gereken yolların tümüne, bütününe verilen isim olarak tanımlanan Metodun, taalluk ettiği şeyin tabiatına uygun olması gerektiğine vurgu yapan Hamza Er, suyu buharlaştırmak için takip edilmesi gerekli yolun tek olduğunu, bunun dışındaki uğraşların sonuç vermeyeceği örneğiyle metodun değişmezliği iddiasını pekiştirdi.
Tevhidi anlayışın hakim kılınması gibi bir davamız söz konusuysa, bu hedefin gerçekleşebilmesi için tercih edilecek mutlak tek bir yöntemin olduğunu bilmemiz gerektiğini söyleyen Er, mutlak olan bu yöntemin, o dinin, mesajın sahibi olan Allah’a dayanması gerektiğini, Kur’an’da Allah(cc.)’ın, kendi sünnetinde hiç bir değişiklik bulunmadığını açıklıkla belirttiğini dile getirdi.
Hz.Adem(as.)’den Hz.Muhammed(as.)’e kadar tüm Peygamberlerin takip ettikleri mücadele metodunu, sınırlarını terbiye edicimiz Rabbimiz Allah(cc.) belirlediği için Rabbani, Peygamberlerin aynı kaynaktan fışkıran bu usulü takip ederek vazifelerini yerine getirdiklerinden dolayı da Nebevi olarak isimlendirilmesi gerektiğini anlatan Hamza Er, “Peygamberler bu yöntemden asla sapmamışlardır. Çünkü, egemen olan zulumatı, şirki ve ifsadı ortaya çıkarmak ve insanları bundan muhafaza etmekle görevlendirilen Allah’ın elçileri, bu görevlerini nasıl yerine getirecekleri konusunda bağımsız bırakılmamışlardır.” dedi.
Rabbani – Nebevi yöntemin temel özelliklerini, 1- Yöntemin kaynağı Allah(cc.)’dır, mücadele O’nun gözetim ve kontrolündedir, 2- Yöntem Tevhid dininin değerleriyle çatışamaz, 3- Tavizsiz bir harekettir, 4- Vaadi Cennettir, kazanç ve kayıp ölçüsü dünyevi değerler değildir şeklinde maddeler halinde sunan Er, bu özelliklerle ilgili özetle şunları söyledi: “ Hedefi, ilahi, Rabbani olan bu dinin yöntemi de ilahi’dir, Rabbani’dir. Allah tarafından sınırları çizilmiştir. Allah’ın elçileri ve onlardan sonra bu görevi devam ettirecek olan İslam davetçileri takip edecekleri yöntem konusunda muhayyer bırakılmamışlardır… …Kelime-i Tevhid “LA” ile başlar. “LA” bir reddediştir. Ancak “LA” diyerek reddettiğimiz sadece egemen olan zalim, müşrik, cahiliye anlayışları değildir. Bu anlayışların yerine inşa edilecek İslam toplumunun oluşum sürecindeki muhtemel batıl araçlar ve yöntemlerde reddedilmektedir. Yani Allah’ın muradına uygun bir Tevhid toplumu, gene Allah’ın muradına uygun nebevi yöntemlerle inşa edilmelidir. Öyle edilecektir… …Hz. Mummed(as.), amcası Ebu Talibin daveti hafifletme önerisine “Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler ben çağrımdan vazgeçemem!..” şeklinde cevap vermiştir… …Bu dinin egemenliği kurulurken onlara yalnızca bir tek şey vaad ediliyordu. Ve bu vaad, bir galibiyeti, bir gücü ve bu dinin kendi elleriyle zafere ulaşacağını içermiyordu. O vaatte bu dünyaya ait hiç bir şey yoktu. Sadece cennetti vaad edilen, yalnızca cennet…”
Konuşmasının sonunda toplumsal dönüşümün temel yasası hakkında tespitlerini sunan Er, “ilk hedef fertlerin sinelerindekini değiştirmesidir. Gönüllerini ve zihinlerini ilahi frekansa çeviren, hayata Allah(c.c.)’ın bakmamızı istediği yerden bakabilmeye talip olan, yani gereği gibi iman eden insanların çoğalmasıdır asıl mesele… İnsana, çevreye, kainata, yaratıcıya vahyin ışığı ile bakabilmektir. Doğruyu, bâtılı, zulmü, savaşı, barışı, sevinci ve üzüntüyü, Rabbimizin gösterdiği pencereden tanımlayabilmektir. Cahiliyenin tüm kurumları ve enformasyon ağı eliyle, insanların gözlerine çekilen batıl örtünün kaldırılabilmesi için mücadele etmektir.” dedi.
Müslümanların asli görevlerinin inandıkları değerlere insanların gönüllerini açması, ve bu değerlerin yeryüzünde belirleyen olması için bu dinin sahibinin çizdiği sınırları gözeterek hareket etmek olduğunu dile getiren Er, umutsuzluğa kapılmadan, umutsuzluğun bizi kuşattığı anlarda her Taif’in, bir Akabesi olacağı umuduyla çalışmalarımıza devam etmemiz gerektiğini söyleyerek sözlerini bitirdi.