Geçtiğimiz günlerde içerisinde İslami cemaat ve kuruluş temsilcilerinin, akademisyenlerin, avukatların, yazarların ve yayıncıların bulunduğu gezi ve diyalog gurubu Tunus’a bir ziyaret gerçekleştirdi.
Tunus’taki dönüşümü yerinde takip edip, halk hareketlerine yön veren grupların temsilcilerini kendi ağızlarından tanıma çabalarının önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.
Değişim yaşayan coğrafyalarla düşünce ve fikir adamlarımızın temasa geçmesinin heyecan uyandıran bir yönü bulunmakta.
Biz bu konunun önemini Tunus devriminden 10 gün sonra, Mısır halkı Firavun Hüsnü Mübarek’e karşı ayaklandığı dönemde, halkların yanında olduğumuzu dile getirebilmek için Mısır konsolosluğu önünde gerçekleştirilen bir basın açıklamasında dile getirmiştik.
Orada yaptığımız konuşmada şu hatırlatmalarda bulunmuştuk: “Emperyalist ülkeler bu isyanları renkli devrimlere dönüştürüp ABD yanlısı rejimlere-demokrasilere dönüştürebilme konusunda oldukça maharetlidirler… Bizlere esas şimdi çok ama çok iş düşmektedir.Toplumların dönüşmesinin, insanların özündeki dönüştürebilme, değiştirebilme konusundaki çabalarla orantılı olduğu Allah’ın bir yasasıdır. Bu sebeple Diktatör toplumların alternatifinin, Liberal toplumlar olmadığını, İnsanların tek umudunun, beklediğinin, aç olduğu hakikatin İSLAM olduğunu unutmamalı, bu davanın erleri olarak toplumu ıslah edebilme sorumluluğumuza şimdi daha fazla sahip çıkmalıyız. İslam coğrafyasındaki Müslüman hareketlerle iletişim halinde olmalı, karşılıklı tecrübeleri paylaşmalı, bu rahat ve serbest ortamı lehimize çevirecek projeler geliştirmeliyiz. Yoksa selin önüne katıp savurduğu çer çöp gibi, Demokratik, liberal akıntının birer parçası olup, bir 30 yıl daha kaybedebiliriz.”
Tabii ki muhataplarımızı yakından tanımak, devrim öncesi etkilerini ve sonrasındaki projelerini öğrenebilmek masa başından devrimler üzerinde konuşmaktan çok daha fazla değerlidir. Ancak bu tür seyahatlerde, karşılıklı nasihatleşme ve kişileri istikamete çekebilecek hatırlatmalarda bulunma amacı merkeze alınmalıdır.
Bu noktada tek endişemiz, Türkiye’de AKP iktidarı ile birlikte zihinsel dönüşüm ve sarsıntı yaşayan islami kesimin bu kafa karışıklığıyla AKP modelini ve hazırlanan anayasa çalışmalarının içeriğini idealize etmesi, demokrasi ve laiklikle barışık gözükmesi ve bunların geçici, kullanılabilir ödünç kavramlar olarak lanse edilmesi olmaktadır.
Gezi ve diyalog grubunun Tunus seyahatinde ziyaret edilen bazı cemiyetlerin temsilcilerinin de benzer endişeleri taşıdıklarını göstermeleri sevindirici bir durumdur.
Hedef, söylem ve duruşları her an ve dönemde net ve açık olması gereken mü’minlerin pratikte, uygulamada halkı ıslah çabalarını ve şer’i olana hazırlayabilme sürecini ifade eden “tedriciliği”, Tunus’ta da doğru değerlendiren birilerinin olmasını görmek bizler için moral verici oldu.
İçerisinde bulunduğumuz mevcut bâtıl sistem içerisinde islami taleplerden arınmış, vazgeçmiş ama bireysel ibadetlerin önünü açan gelişmelerin, Tağuti anayasaların tadil edilmesi çabalarının “merhale”, “tedricilik” olarak yorumlanmasının yanlışlığının artık görülebilmesi gerekiyor.
İslami çizgi hangisidir? Bu çizginin söyleminin içeriği nasıl olmalıdır?
Burada veya Tunus’ta bu çizginin söylemi, temel ilkeleri aynıdır. Nahda, Islah cephesi ve Hizbu’t-tahrir temsilcilerinin ifade ettikleri üzerinden değerlendirirsek fark açıkça görülmekte, sorumuzun cevabı ortaya çıkmaktadır.
Islah hareketleri olarak Milli görüş ve AKP’yi gören, “anayasanın ihtiyacı İslam hukukuna referans yapıp yapmaması değil, demokratik olup olmamasıdır, Şeriat herkesin üzerinde ittifak ettiği bir konu olmadığı için anayasanın kaynağı olamaz, Şeriatı teşri kaynağı olarak koymayacağız, Anayasa yapma sürecinde Türkiye, Mısır ve Portekiz tecrübelerinden yaralanmaya çalışıyoruz.” yaklaşımında bulunan Gannuşi ve Nahda hareketi en azından bu söylemlerine devam ettiği sürece islami çizgiyi temsil ediyor olabilir mi?
Tevhid mücadelesinin öğretmenleri Peygamberlerin yolunu izleyen, ilkeli, net duruşu ne pahasına olursa olsun sürdüren, bir gemiyi dolduramasa da davanın içeriğinden ve açık taleplerinden vazgeçmeyen, pragmatist, popülist alanlara kaymayan, amaca götüren her yol mubahtır anlayışına sahip olmayan çizgi bizim takip etmemiz gereken olmalıdır.
Tunus’ta gezi heyetine aşağıdaki açıklamaları yapan Islah hareketi ve Hizbu’t Tahrir’in görüşlerini okuduğumuzda Tunus’ta İslami çizgi hangisi? Sorusu daha bir netleşiyor zihnimizde:
“Biz Allah’ın rızasını gözetiyoruz. Tunus toplumu Müslüman bir toplum. İslami değerleri de uygulamak istiyoruz. Bu konuda taviz vermeden başka baskılar altında kalmadan. İslami sabitelere sıkı sıkı tutunuyoruz. Örnek olarak İslam şeriatını teşri kaynağı olarak anayasaya koymak istiyoruz bundan taviz vermiyoruz. Anayasada İslam’a aykırı birçok madde var. Şeriatın anayasaya koyulması bir partinin talebi olmaktan çıktı. Tunus halkı bunu istiyor. Türkiye modelini bize dayatmaya çalışıyorlar. Tunus farklı Türkiye farklı, şartlar aynı değil. Islah; aşamalı olarak toplumun İslam’a ikna edilmesini öngörür.”
“Anayasayı Batılıların bir oyunu ve dayatması olarak görüyoruz. Halkın taleplerini karşılamayan bir anayasa hazırlandı ve uygulandı. Devrim oldu halkın İslami beklentisi var. Alternatif anayasa taslağımız hazırdı. Kamuoyuna tartışılması için sunduk. Anayasa taslağımız İslam’ın şer’i ahkâmı üzerine hazırlanmış çalışmamızdır”
Bu endişelere sahip birilerinin oralarda mücadele ediyor olması Tevhidi duruşu her zaman ve mekânda devam ettirmeye çalışan biz mü’minler açısından umut verici haberlerdir.