Oca
19
Gönderen: admin, Makale, Ocak-19-2013

Mescid merkezli bir medeniyetin mensuplarıyız. İslam medeniyeti mescitler üzerine kurulmuş, o mescitler okul, karargâh, misafir ağırlama, toplanma mekânları olarak kullanılmıştır. Kucaklaşmanın, kardeş olmanın, cemaat, ümmet olmanın başladığı yer daima mescidlerimiz olmuştur.

Peygamberimizin (s) ilk mutlak imamı olduğu bu mekânlarda büyük İslam medeniyetini inşa eden bireyler yetişmiş, eğitimli, Allah’ı en iyi tanıyan, uğrunda canlarını ve mallarını verecek kadar O’nu çok seven ve her şeyden daha çok O’ndan korkan öğrenciler bu okuldan mezun olmuştur.

Mescidlerin bu kadar geniş fonksiyona sahip olup, İslam toplumu içerisinde önemli yerinin olduğu tarihimizde din adamlığı gibi özel bir mekanizma ise hiç olmamıştır.

Hak din olan İslam’ın, yani bu dinin adamı olmak zorunda olduklarını idrak eden mü’minler böyle özel bir sınıfa hiç ihtiyaç duymamıştır. Sorunlarını, problemlerini birlikte mütalaa ederek, sohbetlerle, istişarelerle çözmüşlerdir. Farklı alanlarda özel birikimi olan kişiler birbirleriyle nasihatleşerek eksiklerini tamamlamışlardır.

Bu yönden baktığımızda, yaşam biçimi, hayat tarzı, kurallar, hükümler manzumesi anlamına gelen “Din” kavramının dört duvara, yüreklere sıkıştırılmadığına, vicdanlarla sınırlı bir alana hapsedilmediğine de şahit olmaktayız. Din, hayat içerisindeki tüm davranışları kapsayan kurallar olduğuna göre, hiçbir konu, gündem, davranış, dinin dışında bırakılamazdı.

İşte bu gerçeği en iyi şekilde idrak etmiş ilk neslin, ashab-ı kiramın zamanını geçirdiği mescitte gündeme aldığı her husus da dini olmaktaydı. Aile sorunlarını, ticari girişimlerini, komşuluk ilişkilerini, savaş hukukunu konuşurken onlar “dini” konuştuklarını biliyorlardı. Hak dinin bu alanlar için ne söylediğini anlamaya çalışıyorlardı.

Bu açık hakikat maalesef günümüzde köreltildi, tahrif edildi. Din kavramı idrak dışı alanlarla sınırlandırıldı. Mescidler sadece günah çıkarma seanslarına dönüştürülen ibadetler için kullanılmaya başlandı. Halkın parasıyla inşa edilen şatafatlı, görkemli koca binalar sadece belli saatlerde gerçekleştirilen ibadetlere tahsis edildi.

Günümüzde bir de bu alanla ilgilendirilen özel bir sınıf oluşturuldu. Din adamları denen bu sınıf mescidleri devlet dairesi gibi beli saatlerde açıp kapatmakta, İslam’ın peygamberi ve onun takipçilerinde görülmeyen ilginç kıyafetler icat ederek bu sınıfsal oluşuma bir de karizma kazandırmaya çalışmışlardır.

Laik rejimin din’i kontrol altına almak, devletin dinle ilgisiz olmadığını da gösterebilmek adına kurduğu diyanet teşkilatıyla kontrol ettiği din adamları bugüne kadar kürsülerden maalesef hakikatleri haykıracak pozisyonda olmadılar.

Mevcut düzenin prensiplerine, işleyişine zarar vermeyen, bu uğurda tahrifat yapabilmeyi de göze alan, Allah’ın razı olduğu dine karşılık statükonun dinini icat eden bu kurumun yeni başlatacağı uygulamayla artık kürsülerle yetinmeyeceği, evlerimize kadar gözünü diktiği anlaşılıyor.

Hayata geçirilmesi düşünülen projenin ismi ‘Aile imamlığı’ projesi…

Bu proje çerçevesinde din görevlileri görev yaptıkları mahalle veya köyde yaşayan vatandaşların doğum, sünnet, nişan, düğün, nikah, asker-hacı uğurlama-karşılama, hasta ziyareti, taziye, cenaze, doğal afet gibi her türlü sevinç ve üzüntü anlarını evlerinde ya da iş yerlerinde ziyaretle paylaşacak, eğitim, sağlık, çevre, ekolojik denge, doğal kaynakların korunması, zararlı alışkanlıklardan uzak durma ve kurtulma gibi konularda da halka dini yönden bilgi vereceklermiş.

Kur’an’ın doğru anlaşılması, açık anlamı ve mesajı ile ilgili bir endişe taşımayan, topluma devletin dinletmek istediği kadarıyla konuşmalar yapan imamların bu tahribatlarını cami kürsüleriyle sınırlı tutmayacakları haberleri bizleri endişelendiriyor.

Cami kürsülerinden trafik haftası, çiçek, böcek edebiyatı yapan, laik, kemalist sistemin kurucu önderlerini ulu önder olarak tanıtıp rahmet dualar ettiren, hilafetin, şer-i hukukun kaldırılıp laik sistemin kuruluşunun yıldönümlerini bayram olarak lanse edip halka anlatan kurulu oyuncak pozisyonundaki din adamlarının bu yaklaşımlarını evlere taşıma riskine karşı bilinçli kesimin duyarlı olması gerekiyor.

Eğer bu ziyaretlerde din adamları Tevhidin hakikatinden, reddedilmesi gereken batıl ilahlardan ve tağutların günümüz karşılıklarından, müşrik, bel’am, münafık, karun gibi kavramlardan net ve doğru bir biçimde bahsedebileceklerse buyursunlar gelsinler.

Allah’a göre dost ve düşman tercihlerinin nasıl olması gerektiğinden, beşeri ideolojilerin batıllığından, laiklik, liberalizm demokrasi, kapitalizm, sosyalizm İslamla bağdaşmaz diyebileceklerse başımız üstünde yerleri var.

Faiz ve kurumlarına tavır alınması gerektiğini insanlara anlatacak, her türlü kredi ilişkilerinden uzak tutacak, resmi kumar oyunlarını eleştirebilecek, şefaat Allah’a aittir, torpil, kayırma hesap gününde olmayacak net duruşuna sahip olunacaksa ne mutlu…

Ama, bugüne kadar ki pratik uygulamaları ve kurumun bağımlılığı sebebiyle hakikati konuşmayıp, bir de dinimizi tahrif ve tahrip edici söylemi kullanacakları konusunda ciddi endişeler taşıdığımız bu din adamları kesiminin mevcut halleriyle dinimizden ellerini çekmesi, bid’at ve hurafelerle dolu bozuk itikatlarını halktan uzak tutmaları herhalde daha hayırlı olacaktır


Comments are closed.