Mar
14
Gönderen: admin, Makale, Mart-14-2013

“Dışarı, dışarı” sesleriyle meclisten çıkarılan Merve Kavakçı’nın uğradığı siyasi linç girişimi gözümün önünden hiç gitmez. Demokratik, Laik değerleri merkeze alan Kemalist rejimin en kutsal yeri olan parlamentoda, kendi itikatlarına uygun bir refleks gösteren milletvekilleri ilahi bir emrin yansıması olan örtüye tahammül edememişti.

O dönemin başbakanı Ecevit, “burası hiç kimsenin özel yaşam mekânı değildir. Burası devletin en yüce kurumudur. Burada görev yapanlar devletin kurallarına geleneklerine uymak zorundadır. Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu kadına haddini bildiriniz.” ifadeleriyle kendi görevlerine ne kadar sadık olduklarını da ortaya koymuştu.

Bu acı verici, tahammül edilemez sahne karşısında hüzünlensek de, olayı İslami perspektifle değerlendirebilme durumunda hiç olamadık. Bu eksikliğimizi, yıllar sonra başlatılan “başörtülü aday yoksa oy da yok” kampanyalarında görebiliriz.

Ecevit ve arkadaşları o dönem gerçekleri kusuyorlardı ağızlarından. Kemalist, laik ve demokratik değerler üzerine yemin ederek göreve başlayan bir kişinin bu yemin ettiği değerlere aykırı davranışlar gösterebilmesi anlaşılır bulunmuyor ve engelleniyordu.

İlahi olanı reddeden, dogmatik kabuller olarak gören, ilköğretim kitaplarında cumhuriyeti anlatırken örtülü kadının üzerine çarpı atıp yanına açık modern tarzda bir kadını yerleştiren rejimin, kaldırdığı anlayışı temsil eden bir sembole tahammül göstermesi zaten beklenemezdi. Bu tavır normal olan beklenen bir yaklaşımdı.

Asıl anormal olan, onlar inançlarına, değerlerine bu kadar sadıkken Müslümanların kendi imani değerlerini sorgulamadan, düşünmeden hareket etmeleri ve tercihlerde bulunmalarıydı.

Müslümanlık iddiasında bulunan bir kişi, cahili sistemin hüküm meclisinde batıl kanunları çıkartan, modern tapınaklarda bayram günlerinde düzenlenen ayinlere iştirak eden, batıl değerler üzerine yemin eden, kokteyl ve resepsiyonlarda haram olan ilişkilerde bulunan, Allah’ın dininin düşmanları emperyalist güçlerin temsilcileriyle dostluk ilişkilerine giren bir pozisyonda olmaya nasıl talip olabilirdi ki…

Hz.Muhammed(s) ve Hz. Ebu Bekir’in, Mekke şirk meclisi olan Dar’un Nedve’ye onlar gibi giyinmek ve davranmak şartıyla girmeye çalışmasını düşünmek ne kadar tuhaf geliyor değil mi? Oysa daha önce o kurumun bir üyesi olan Hz. Ebubekir peygamberimizle konuşmak için çıktığı şirk meclisine bir daha hiç dönmemiş, bunun imani bir ayrışma olduğunu kavramıştı. Hz. Muhammed (s) ise “Sizin dininiz size, benim dinim banadır” netliğiyle küfrün kurum ve eylemlerinden net bir kopuşu gerçekleştirmişti.

Yahudi ve Hristiyanlara, müşrik topluluklara sürekli muhalefet eden Peygamberimiz(s), onların kıyafetlerine, davranışlarına benzememek için ümmeti sürekli uyarmıştı…

İfsadı yaygınlaştıran kurum ve mekânlara niçin başörtülüleri almıyorsunuz ezikliğinden bir an önce kurtulmak gerekiyor. Her türlü fahşayı yaygınlaştıran eğlence programlarına seyirci olarak gelen başörtülü kızların Kanal D’ye alınmamasına kızıp haber yapanları anlamakta güçlük çekiyorum. “Başörtülüleri gece kulübüne, bar ve diskoteklere almadılar” itirazı ne kadar komik geliyor değil mi?

Peki, bu eğlence programlarının, dans ve şarkı yarışmalarının izleyicileri içerisinde başörtülülerin olmamasına kızmak, isyan etmek ne kadar acınacak bir noktaya geldiğimizi göstermiyor mu?

Müslüman hanımlar bilmelidirler ki başörtüsü imani, siyasi bir tercihtir. Bir kimliğin göstergesidir. Kur’an ayetleriyle oluşturulan islami kimliğin sadece bir yönüdür. Namaz gibi, oruç gibi, infak gibi, dost ve düşman tercihi gibi vazgeçilmez bir ibadettir. Hangi dine ait olunduğunun ispatıdır. Biz bu tercihimizle sadece Allah’ın dinine, İslam’a ait olduğumuzu ortaya koymuş oluruz. Helal ve haram hudutlarını gözetir, davranışlarımızı, düşüncelerimizi ve eylemlerimizi o dine göre belirleriz.

Bu sebeple namaz kılınıp, içki içilebilen, başörtüsü takıp eğlence peşinde koşulan, sakalı sünnet bilip faizle iştirak edebilen, tüm bunlarla beraber şirk sistemlerine destek veren, vekâletini, velayetini bu sistemin temsilcilerine rahatlıkla devredebilen, hatta bizzat bu temsilciler içerisinde olabilmeye çalışanların iddia ettikleri dinin adı islam olmayacaktır.

Dikkat edin, din oyun eğlence konusu kılınamaz. Ya inandığımız gibi yaşayıp gereğini yapabilmeli, ya da bu gömleği üzerimizden çıkarttığımızı ilan etmeliyiz.


Comments are closed.