Ramazan, tefekkür ve itikâf ayıdır:
Ramazan ayı, nefsi arındırma, iradeyi güçlendirme, öze yönelik bir sorgulama ve vahiyle kendine yeniden çeki düzen verme, kişinin kendisini bilme ve yenileme çabasına zemin hazırlama vesilesi kılınmalı, ümmetin ve insanlığın sorunları, ıstırapları konusunda duyarlılıkları artıran, yardımlaşma, dayanışma eğilimlerini besleyen bir fonksiyon ifa etmelidir.
Peygamberimiz(s) ömrü boyunca Ramazan ayının son on gününü daima itikâfla geçirmiş, bu dönemi bir eğitim ve değerlendirme fırsatına dönüştürmüştür.
İtikâf asla bir uzlete çekilme ve toplumdan soyutlanma ameli değil, aksine sahada olması gereken İslam davetçilerinin, dava adamlarının şarj olduğu, yenilendiği, daha güçlü ve arınmış bir şekilde insanların arasına dönüş yapmasını sağlayan bilinçlenme ibadetidir.
Ramazan muhasebe ayıdır:
Ramazan, ömrün son bir yılının değerlendirilmesinin yapıldığı bir milattır, işarettir. Eylemlerimizi, amellerimizi sorguya tabii kılmamızı sağlayan bir vesiledir. Yaptıklarımızın doğruluğu ve yanlışlığının, eksikliği ve fazlalığının öz eleştirisinin yapılması gereken bir aydır.
Kişi bu ayda kendisini sanık sandalyesine oturtup kendisine hesap sorabilmelidir. Evet, mü’min kişi bu mübarek ay içerisinde kendisini yargılayabilmelidir. Kendisini, ailesini, yakınlarını ciddi, samimi bir değerlendirmeye tabii tutmalıdır.
Bu noktada yeni bir soru karşımıza çıkmaktadır. Muhasebe, yargılama hangi ölçüye gerçekleşecektir?
Ramazan ve Oruç ile ilgili ayetler bu soruya açıklık getirmekte, insanları doğru yola, hidayete ulaştıran, hak ile batılı birbirinden ayırt etmemizi sağlayan kaynağın, yani Kur’an’ın temel ölçü olduğunu vurgulamaktadır.
Allah(c), doğru ile yanlışı, Hâk ile bâtılı birbirinden ayırt eden, Furkan olan Kitab’ın’ı, adeta, “işte size ölçü, doğrularınız ve yanlışlarınızı buna göre değerlendirin” vurgusuyla işaret etmektedir. Bizler de bu kaynağa göre kendimizi teraziye koymalıyız. Terazinin bir yanına Kur’an’ın emir ve yasaklarını, diğer tarafına kendi halimizi ve tercihlerimizi koyarak muhasebemizi gerçekleştirmeliyiz.
Mü’minler Ramazan ayı içerisinde, piyasa şartlarına, lâik yasalara, ideolojik yönlendirmelere, örf ve geleneklere, AB kriterlerine, Moskova, Washington ölçülerine göre değil, Furkan olan Kur’an’a göre hayatlarının her anını değerlendirmeye tabi tutmalı, ölüm gelmeden önce bu ilahi ölçüye göre yeniden şahsiyet, tasavvur ve amel inşasına başlayabilmelidir.
Görüldüğü üzere, Ramazan ayını bizlere önemli kılan ayette Kur’an’ın üç önemli özelliğine işaret edilmekte, insanlara yol göstermesi/hadi, hidayeti açıklaması/beyyinat ve doğruyu yanlıştan ayırt eden olması/Furkan vasfı vurgulanmaktadır.
Kur’an’ı nimet olarak kabul ediyorsak, bir nimete şükrünü göstermenin en iyi yolunun, o nimetin emrediliş amacını yerine getirmek olduğunu bilmeliyiz. Kur’an nimetine şükür, buyruklarına kulak verip tabi olmak, fark ettiğimiz hakikatleri başkalarına tebliğ etmek şeklinde olmalıdır. Haram-helal, hayır-şer, doğru-yanlış, güzel-çirkin, temiz-pis, faydalı-zararlı ayrımını Kur’an’a göre yaptığımız taktirde artık Kur’an bizim için bir “Furkan” olmuş demektir.
Bu ay içerisinde başlatılan mukabele geleneği ıslah edilmeli, Kur’an’ın şuursuzca metninden okunup geçilecek bir kitab olmadığı, üzerinde düşünülen, içerisindeki hakikatlerin kavranması gerektiği gerçeği gündeme getirilmelidir.
“(Bu Kur’an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (38/Sâd 29)
Ramazan algısında görülen zaaflar:
Görüldüğü gibi Oruç; ibadet, itikâf, arınma ve infakı da içine alan önemli bir ibadet, Ramazan ayı ise kişinin kendisini onarabilmesi için fırsatlar sunan bir aydır. Ancak uzun zamandan beri bu ibadetlerin ana işlevi unutulmuş, Ramazan, siyasi, ticari şov ve reklam aracı haline getirilmiştir.
Fakir ve muhtaçlar yerine, otellerde kalburüstü tabakaya verilen iftarlar güç ve gövde gösterisine dönüşmüştür. İftar çadırları da çoğu kez bir politik istismar ve siyasi propaganda vesilesi kılınmaktadır. Ramazan ayında kurulan sergiler, çadırlarda icra edilen eğlence programları, havai fişek gösterileri ve müzik programları gibi pek çok, oyun ve eğlence ağırlıklı etkinlikler, Ramazan’ı giderek temel ekseninden daha fazla uzaklaştırmaktadır.
Tüm bu tahribata karşı direnç göstermesi gereken Müslümanlar, Ramazan’ın geçmiş kirlerden arınma ve gelecek on bir ayı Ramazan kılmaya hazırlık olduğunu bilerek ameller ortaya koymalı, Ramazanı toplumda yaşanan ahlaki, siyasi, ekonomik, sosyal sapmaların rayına oturtulması için bir fırsat bilmelidir.
Unutmayalım ki Ramazan; tüketim, eğlence, günah çıkartma ayı değil, rutinleşmiş, sıradanlaşmış ibadetlerimize yeniden ruh kazandıracağımız, kulluğumuzun bilinçli yansımaları hâline getireceğimiz bir aydır.
Rabbim gereği gibi istifade edebilmeyi nasib etsin…