Mısır’da halkın yüzde 52’sinin desteğini alarak Cumhurbaşkanlığına seçilen Muhammed Mursi ve yönetim kadrosunun bir ordu darbesiyle iktidardan uzaklaştırılması akabinde yaşanan hukuksuzluklar ve zulümler devam ediyor.
Bu zulümlerin son halkası 529 idam cezası olarak karşımıza çıktı. Minya Ceza Mahkemesi’nde 20 dakika süren duruşmada, dakikada 26 idam kararı verildi.
Kararla ilgili son hüküm 28 Nisan’da okunacak. Karar müftüye sevk edilecek ve hâkim, müftü reddetse bile idam kararını uygulayabilecek.
Peki, neyle suçlanıyor bu insanlar? Yaşananın bir tiyatro kurgusu olduğunu gördüğümüzde açıkçası çok da önemi yok bunun… Çünkü idam kararlarını zihinlerinde önceden vererek infazların uygulanması için sabırsızlanan zihniyetin, buna kılıf hazırlamak için kurduğu mahkemelerde söylenenler ve yaşananlar açıkçası çok da bir şey ifade etmiyor.
14 Ağustos 2013 ‘Kanlı Çarşamba’ gününde insanları otomatik silahlarla tarayarak büyük bir katliam gerçekleştiren, 3.000’i aşkın insanı şehit edip, on binlerce insanı da yaralayanlar Mısır askeri ve polisi olmasına rağmen, o gün eylemlere katılan ve bu acıları yaşayan 1900 kişinin yargılanması sonucunda çıktı bu idam kararları…
Evlatlarını, kardeşlerini katlet, geride kalanları ise “niçin oradaydınız” diyerek idam et öyle mi?
Çok tanıdık, çok yakınımızdan bir zulmü aklınıza getirdi mi bu anlattıklarım? Mesela İstiklal mahkemelerini…
Necip Fazıl Kısakürek, 1969 yılında yazdığı ‘Son Devrin Mazlumları’ kitabının takdim kısmında bu insanlar için “Bu eser, tarih boyunca büyük mazlumlardan sonra ‘beklenmesi ve ona eklenmesi’ gereken bir bahsi çerçeveliyor.” ifadelerini kullanır.
Kanunla kuruldukları için yasal olan ama savcı hariç üyelerinin hiçbirisinin hukukçu olmadığı İstiklal Mahkemelerinde kararların çıkarılması için delile ihtiyaç duyulmamış, sanıkların avukat tutmaları imkânsız kılınmış, kararların temyizi mümkün kılınmamış ve verilen idam cezaları derhal infaz edilmişti. Kararlar o kadar acele ile alınıyordu ki, yanlışlıkla başkasının yerine idam edilen edilenler bile olmuştu.
İstiklal Mahkemeleri zabıtlarını ilk gören kişilerden olan Prof. Dr. Ergün Aybars’ın anlattıklarına göre, İstiklal Mahkemeleri’nde 55 bin kişi yargılandı, 1352 kişi idam edildi, yaklaşık 40 bin kişi hakkında ise dayak cezası verildi. Toplam 17 İstiklal Mahkemesi kuruldu.
1923-1927 tarihleri arasında çalıştırılan ikinci dönem İstiklal Mahkemelerinde Hilafet yanlıları yargılandı. Şeyh Said, isyan liderliği yapmaktan 1925’te Şark İstiklal Mahkemesi’nce idam edildi. İskilipli Atıf Hoca, Şapka Devrimi’ne karşı çıktığı için Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından Şubat 1926’da müdafaa yapmasına gerek görülmeden Kel Ali lakaplı (Ali Çetinkaya)’nın kararıyla Ankara Samanpazarı Meydanı’nda asıldı.
İstiklal mahkemeleri, ‘sanığın tedbiren önce idamına, ardından yargılanmasına’ gibi insaf dışı adımlar atmış, bir mahkemeden çok, infaz kurulu olarak hareket etmiş, daha önceden alınmış kararları uygulama işlevi görmüş yakın tarihimize ‘utanç kurumları’ olarak geçmişti…
İstiklal mahkemelerinin korktuğu yeni kurulan laik, ulus devlet için tehlike oluşturacak zihinlerdi. Toplumu yeniden alevlendirecek İslami bir kıvılcımın çakılmasına fırsat vermemek için tüm ateşi söndürmek istemişlerdi. Yaşananlar bir kıyımdı.
Mısır’da yaşananlarda bundan farklı değil aslında. Sanık sandalyesine 1900 Müslüman üzerinden İslami değerleri oturtmuş yargılıyorlar, hesap soruyorlar. Kinleri ve öfkeleri ile parmaklarını ısırıyor, Allah’ın dininin inşa edeceği bir toplumdan öfkeyle uzaklaşmak istiyorlar. İslami adalet düzeninin bölgede model olmasının rahatsızlığıyla darbeci zalimler, Batılı ve siyonist abilerinden aldıkları güçle bu fütursuz adımları atmış gözüküyorlar.
Ama unuttukları bir şey var; Mısır halkı psikolojik sınırı çoktan aştı, diktatörlere karşı gelmeyi öğrendi. İhvan da hala en canlı cemaat olarak dimdik ayakta durmasını becerebiliyor. Benna, Kutub, Udeh gibi nice öncülerini şehid veren hareket budandıkça filiz vermeyi çok başarılı bir şekilde gerçekleştiriyor. Yani onlar işini yapıyor, çalışıyor. Sahte meşguliyetlerin peşinde koşturulan ve istikrarlı bir modeli üretemeyen bizler daha çok bu ihmallerimize yanmalıyız.
Kur’an’da Buruc suresini hatırladım. Sure zalimlerin ortak karakterini ortaya koyuyor ve Müminlere yönelik öfkelerinin sebeplerini de gözler önüne seriyor.
“Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı. Ve mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Onlardan, yalnızca ‘üstün ve güçlü olan,’ öğülen Allah’a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı.” (85/ Buruc 6,7,8)
Sadece Allah’a iman ettikleri için cezalandırıldılar ve çağdaşları da aynı suçla yargılanıyorlar…
İşte bütün mesele bu…