Başbakanın inlerine kadar gireceğiz dediği “Paralel Yapı” olarak tanımlanan organizasyona yönelik operasyonlar başladı.
“Resmi evrakta sahtecilik” ile başlayıp “görevi suiistimal” ile devam edebilecek birtakım eylemler soruşturma konusu yapılmakta. Devletin ileri gelenlerinin de dinlendiği gündeme alındığında “gizlilik” özelliği bulunan bazı yurtdışı görüşmeler yüzünden, savcıların konuya “casusluk” açısından yaklaşmaları da bekleniyor.
“Cadı avı”, “12 Eylül devlet refleksi” gibi ürkütücü ifadelerin ortalara saçıldığı bu süreç maalesef kutuplaşmalar üzerinden okunmaya çalışılıyor.
Kimse, cadı avının insafsız bir katliam aracı olduğunu, 12 Eylül devlet refleksinin karşılığının ise cinayetler, zindanlar ve işkencelerle ifade edildiğini düşünemiyor, düşünmek istemiyor. Bir şuur kaybı içerisinde tepkisel davranan ve birbirini öfkeyle ötekileştiren insanlarımız yeşerdi bu ortamda…
2002’den beri örtülü-açık bir koalisyonun tarafları olan kesimlerin birdenbire hınç ve intikam içerisinde bulunmaları ciddi kuşkuları akla getiriyor. 2013 Haziran ayına kadar derin güçler ve Ergenekon olarak tanımlanan yapıyla mücadeleyi birlikte yürüten kesimler, bu davanın savcısı olduğunu iddia edecek kadar net olan kesimler, birbirlerine uzaklardan kompliman yapan kesimler, Türkçe olimpiyatlarının önünü açan, organize edenlere iltifatlar eden kesimler, 12. Eylül anayasasıyla hesaplaşma aldatmacasını ortaya atıp 2010 referandumun da “evet” propagandası yapan kesimler…
Evet, siz olsaydınız bu cümleyi acaba nasıl bitirilebilirdiniz?
Sizler, 17.Aralık operasyonuyla beraber zembereği atmış saat gibi nasıl dağıldınız? Medyaya yansıttığınız “casusluk”, “montaj”, suçlarının arkasında, derinliklerde nasıl bir panik hali yatmaktadır. Hangi hesaplar, güç ve egemenlik kavgaları savaş baltalarınızı yerlerinden çıkarttı. Hem de en ufak bir toleransı düşünmeden yok etme pahasına…
Şimdi artık sorma vakti değil mi?
2002’den beri ülkenin kumanda masasında olanlar bu derin yapıyı fark etmediler öyle mi? 2010 referandumunu iştahla savunup, darbecilerle hesaplaşılacak diyenler bugün içeride niye kimseleri bırakmadılar? Darbecilerle hesaplaşma adına verilen “evet” oyu nasıl darbeci ve yandaşlarının, balyoz, sarıkız, ayışığı, yakamoz planlarını yapanların serbest kalması imkanı haline dönüştü.
Tamam, adamlar dinlemişler. İyi de kimin adına, hangi iç-dış unsurların hizmetinde kullanmışlar bu kayıtları? Evlerinde koleksiyon için değil herhalde. Bu unsurları deşifre etmeden, onlarla hesaplaşmayı göze almadan sadece bu memurlara kükremek, ucuz siyasi malzeme oluşturmanın ötesinde bir anlam ifade edemez ki…
Bu ülkede siyasi parti kursa %1’lik karşılığı olmayan, sadece hukuk, emniyet gibi bürokratik alanda kadrolaşan ve bunu da mevcut siyasi iktidarın Başbakanı, İçişleri bakanı, Adalet bakanı, Milli Savunma bakanı gözetiminde yapan bir hareketin kim için, ne adına teknik laboratuvarlar kurduğu, ses dinleme arşivleri hazırladığı, bu kasetleri hangi dönemde kimin menfaati uğruna devreye soktuğu veya sokacağının üzerine gidilmesi gerekmez mi?
Dış ve iç bağlantılarının adını ağzına almadan, gündeme dahi getirmeden, dün kolkola olunan bir hareketin hedef tahtasına oturtulması bir panik havası izlenimi vermektedir. Neler açığa çıktı ki, hangi açıkların bu insanların elinde olduğu belirdi ki bu yok etme hamlesine geçildi.
Attıkları adımın adil ve tutarlı gözükmesini isteyenler sadece bu hareketin birkaç memuru ile değil, hareketin ipini elinde tutan unsurlarla da hesaplaşmalıdırlar. Onları halka karşı deşifre etmeli, ilişkilerini de bu ağır suça göre yeniden belirlemelidirler.
Yoksa örtülmeye çalışılan kabahatler şüphesi zihinlerden silinmeyecektir.