“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (66/TAHRİM 6)
Buhari’de İbn Ömer’den rivayet olunduğuna göre, Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: “Hepiniz yöneticisiniz ve yönettiklerinizden sorumlusunuz. Hükümdar halkından, erkek ailesinden, kadın kocasının evinden ve çocuklarından sorumludur.”
Acaba bu ayet tüylerimizi diken diken yapıyor mu?, Yüreklerimizde endişenin, sıkıntının oluşmasına sebep olabiliyor mu?, Beni yaratan, yoktan var eden Rabbimin bu dehşet ikazından, mesajından dolayı neler yapmam lazım diyebiliyor muyuz?
Hadi kendimizi ateşten korumaya çalışıyoruz diyelim, ehlimizi, ailemizi ateşten korumak nasıl olacak?
Belki bazılarımızın ilk defa tanık olduğu, bu ayeti kerime bir müslümanın, ailesinden mesul olduğunu, onların Mümin, muvahhid fertler olarak yaşamalarına gayret sarfetmek zorunda olduğunu bizlere aktarıyor. Hatta emrediyor. KORUYUN !
Kalabalık bir ortamda cüzdanınızı koruduğunuzdan daha fazla, işyerinizi, dükkanınızı sigortalayarak, kapısına bekçi koyarak koruduğunuzdan daha fazla, o güzelim gıpgıcır aracınızın çizilmemesi için gösterdiğiniz özenden daha fazla, kasko gibi yöntemlerle çalınma ve kazalara karşı koruma arzunuzdan daha fazla….
Evet çok çok daha fazla ailenizi koruyun. Çünkü bu dünyevi unsurlar, telafi edilebilir. Ama Yakıtı insanlar olan bir ateşle karşılaştıktan sonra telafisi yoktur. Geriye dönüşü yoktur. Ahlamak, keşkeler yoktur. Mazeret yoktur. Hepsi Allah katında artık geçersizdir.
Peki aile fertleri birbirlerini ateşten nasıl koruyacak?
Temel yaratılış amacımız olan Allah’a karşı kulluk görevlerimizin gerçekleşmesi ve gerçekleştirilmesi ile bu işe başlanacak, evler en büyük zulüm olan şirk pisliğinden arınacak, erkek ve kadın tüm aile fertleri La ilahe illallah Muhammedur rasulullah diyerek girdiğimiz iman kapısını muhafaza edeceklerdir.
O kapıdan ihtiraslar, nefisler asla girmeyecek, Allahın emirlerinin önüne geçemeyecektir. Bu kapıya sağlam imanlarını, güçlü iradelerini nöbetçi kılacaklardır.
Sadece Allahdan yardım istenecek, sadece ona kulluk edilecek, bence böyle olur, bence şöyle olur gibi nefsani düşüncenin önüne geçilerek “Allah ne olmasını istiyorsa öyle olur, O ne istiyorsa öyle olacak” anlayışı bu evlerde hakim olacaktır.
“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (33/Ahzab 36)
Yani o evde sadece Allah’ın sözü geçer. Hz. Muhammed (s.a.v.) bir anda o eve girse, misafir gelse hiç panik yapmadan, kendilerinden emin bir şekilde misafir edecekleri muttaki bir ortamdır çünkü o evler.
Evde bir koşuşturma yaşanmaz Peygamber kapıda bekletilerek T.V deki magazin kanalının kapatılması, ev deki müstehcen resimlerin olduğu gazetelerin koltukların altına sokulması için uğraşılmaz. Çünkü bu aile hedef olarak cenneti seçmiştir. Bu tür ailenin boş saçma meşguliyetlere ayıracak vakitleri yoktur.
Kur’an ve seccade ortaya atılmaz. Çünkü Kur’an zaten sürekli başucu kitabıdır. Sürekli okudukları bir kitaptır. Beş vakit namazın ikame edildiği bir evdir, Allahın zikredildiği, ilim çalışmalarının yapıldığı bir ortamdır zaten o ortam…
Yeryüzünü ifsad eden müstekbirlere sevgi ve merhamet gösterilmez o evlerde. Onlara meyledilmez. Mescidi Aksayı yıkma planları yapan, bebek kadın demeden katleden yahudi katillerle, Irak ve Afganistan’ı işgal eden pazaryeri ve hastanelerin üzerine bombalar yağdıran, Abd ve müttefiklerinin temsilcileri ile, gülücüklü fotoğraflar çektiren, ayaklarına gidenleri dost kabul etmez. Dostunu düşmanını çok iyi bir şekilde tanıyan bir ailedir Bu ateşten korunan aile.
Gözlerini haramdan koruyan, çekici gelen dünya ziynetlerini önemsemeyen bir ilişkidir bu evlerde ki aile ilişkisi.
“Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” (3/Al-İ İmran14)
Ateşten korumak evin iki büyük ferdi olan anne ve babayı kapsadığı gibi, bu evlerde babalar ve analar evlatlarını da her türlü batıl davetten, sapkınlıktan, boş meşgaleden yani ateşten sakındırmanın telaşını yüreklerinde hissederler. Çocuğun rabbini doğru bilmesi, güzel ahlakı kuşanması, namazına sımsıkı sarılması, için çaba sarfederler.
Bu çaba evlatlarının büyüdüğü, bir yuva kuracağı döneme ulaştığında da devam eder. Nasıl bu zamana kadar kendileri ateşten sakınan ve birbirlerini sakındıran bir aile kurmuşlarsa evlatlarının da böyle bir yuva kurmasını arzu ederler. Ve bu amaçla eş seçimini doğru yaparlar.
Zengin-güzel-soylu ve dindar vasıflarına sahip eş adaylarından, dindar olanını tercih ederler.
Şatafatlı, israf içerisinde düğünlerden sakınırlar. Allah’ın haram kıldığı hiç bir çirkin eylemi düğünlerine sokmazlar; yaklaştırmazlar.
İffetli, evine sağdık, Allah dan gereği gibi sakınan bir bayanı evlatlarına tercih ederler. Çalışkan, ahlaklı, saygılı muvahhid ve mücahid bir erkeği kızlarına layık görürler.
Ebû Hatîm el Müzenî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Dinini ve ahlakını beğendiğiniz bir kimse size dünür olarak gelirse kızınızı ona nikahlayın. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve bozgunculuk olacaktır.” (Tirmizi 1085)
Eş seçiminde düşülen zaaflar, iman eden fertlerin birbirleri ile nikahlanmasının göz ardı edildiği bir toplum Hz. Peygamberin buyurduğu gibi fitne ve bozgunculuktan kurtulamayacaktır. Çünkü o evlerde ki ilişkiler menfaat düzeyinde kalmakta, eşlerden bir tarafın bozuk yapısı diğerinin zihnini ve eylemlerini zamanla tahrip etmekte, yetişen çocuklar bu düzensiz yuvaların içerisinden çıkmakta ve sonucunda, bu ailelerin yer aldığı toplum ifsattan kurtulamamaktadır. Hem bu sağlıksız toplumu imar edecek, hem de yeryüzüne umut olacak önderlerin böyle bir toplumun içerisinden çıkması zorlaşacaktır.
Rabbimiz, Kur’an’da bu tehlikeyi bizlere bildirmiş, nikah akdini Mü’min erkekler ve Mü’min kadınların gerçekleştirmeleri gerektiğini buyurmuştur.
“Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.” (2/Bakara 221)
Bilindiği gibi iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, biz mü’minlerin ertelenemez bir görevidir. Bu görevi yerine getirirken yıllarca uğraşıp, hiçbir fedakarlıktan kaçmadığımız zamanlar olmuştur. Ne için,bir kişinin imanına vesile olmak. Şuur kazanmasına sebep olmak.
Tüm bu çabalarla beraber, evlerimizde bir fidan gibi bekleyen, ne verirsek onu alabilecek konumunda olan evlatlarımızı, kutsal hedeflere yönlendirerek, örnek bir muvahhid ve mücahid olarak insanların arasına gönderebilmemiz daha zahmetsiz görünmektedir. İşte bu yönlendirmeyi sağlayabilecek olan, Vahyin terbiye ettiği, ideal Kur’an ailesidir.
Böyle bir aileyi oluşturabilmek, fertlerin üçer dörder katlı evlerde oturmalarından, iyi arabalara binmelerinden, birinci sınıf kolejlere evlatlarını gönderebilme arzularından, daha hayırlıdır.
Böyle bir aileyi oluşturabilmek, içerisine güneş doğan günden daha hayırlıdır.
Vahyin terbiye ettiği bir aile, hedeflediğimiz, dert edindiğimiz, Tevhidin ve adaletin hakim olduğu bir toplumsal dönüşümün gerçekleştirilebilmesi için zaruridir. Böyle bir dönüşümün dert edinilmesi ise her bir Mü’min yürek için kaçınılmaz olmalıdır.
Bu ilahi ikazlar, yakıtı insanlar olan ateşten ehlini korumaya talip olanlar için gerekli mesajı vermektedir. Şimdi artık bize düşen, Mü’mine, saliha, iffetli, saygılı kız evlatlarımızın, mü’min, cesur, muvahhid, mücahid, muttaki erkek evlatlarımızla nikahlanmalarına vesile olmak, ve bunu, arzu ettiğimiz ideal topluma ulaşabilmemiz de ciddi bir adım olarak görebilmektir.
“Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır…..” (24/Nur26)