Eyl
28
Gönderen: admin, Araştırma, Eylül-28-2006

 Siyonist saldırganlığın hız kazandığı şu günlerde, meydana gelen çatışmalar, yaralılar ve ölüm hadiseleri, müslümanlığını beyan edenler içerisinde halen bir haber bülteninden öteye geçememektedir. Bu şuursuzluk, beyan edilen müslümanlık kimliğinin gerçekte taşınmadığından, veya yapılan siyonist saldırıların İslami boyutunu bilememekten, yada her ikisinden kaynaklanmaktadır.

Yoksa bağrımıza hançer gibi saplanan, insanlıktan biraz nasibini almış kişileri bile hayrete düşüren bu vahşet sahnelerine başka türlü nasıl duyarsız ve tepkisiz kalınabilir ki. Tepki yok mu, kınayanlar yok mu ? Var tabii ki, ama her birinin yüzlerini artık ezberlediğimiz, meydanlarda bir aile olduğumuz önde gidenler var… Ya diğerleri…

 Bu yaşananların arka planını yeniden konuşmak, biz iman edenler için Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın taşıdığı önemi yeniden hatırlatmak, siyonist düşünceye karşı olmanın bir tepkisellikten öte bir ibadet olduğunu vurgulamak, direniş ve mücadele ailesine yeni fertler kazandırması yönüyle tarafımızdan önemli görülmektedir.

Siyonizm ve batıl hedefler :

  Siyonizm, İsrailoğulları’nın dünya egemenliğini kurmak, Yahudiler dışındaki tüm insanları Yahudilere köle yapmak ve vaat edilen toprakları elde etmek için uygulamaya koydukları projenin adıdır. Bu inanış proje olmaktan çıkmıştır. Binlerce yıldır gerçekleştirilmesi için planların yapıldığı bir ideolojidir. Bu ideoloji uzun yıllar gizli örgütler tarafından temsil edilmiş ve bu örgütler faaliyetlerini büyük bir gizlilik içerisinde sürdürmüşlerdir.

Siyonizm’in ortaya çıkışının altında, Yahudilerin yani İsrailoğulları’nın bitmez tükenmez ihtirasları ve bu ihtirasın geldiği noktada dünyaya hâkim olma idealleri yatmaktadır.

Siyon önderlerinden biri olan Nathan Birnbaum 23 Ocak 1892’de “Les Principes du Sionisme” (Siyonizm’in İlkeleri) üzerine verdiği bir konferansta, Siyonizm kavramını şöyle tanımlamıştır:
“Siyonizm, “Siyon” sözcüğünden türemektedir. Eski zamanlardan beri Kudüs’teki bir tepenin adı olan Siyon, aynı zamanda Kudüs kentinin şiirsel adlandırması olarak kullanılmıştır. Çünkü bu kent, Yahudi Devleti’nin merkezi olmuş, bu ad da Filistin’deki Yahudi ülkelerini belirtmiştir. İsrailoğulları’nın bağımsızlıklarının Roma tarafından sona erdirilmesinden itibaren de “kurtuluş”a duyulan ulusal özlemi simgelemiş, diriliş umudunu temsil etmiştir. “Siyon’a geri dönüş” iki bin yıllık sürgün ve acılar boyunca Yahudi halkının ülküsü olagelmiştir. İşte bu ülkü, Siyonizm’in temelidir.” (1)

Siyonizm, Siyon’dan geldiğinden, onlar için kutsallık ifade ediyordu. Siyon, Hz. Süleyman (a.s.) tarafından yaptırılan mabedin bulunduğu tepenin (yani Mescidi Aksa’nın kurulu olduğu mekânın) adıdır. Siyon dağı Yahudilerin hükümranlığını temsil etmektedir. Binlerce yıllık sürgünden sonra Siyon, Yahudiler için bir hükümranlık sembolü olmuştur. İşte Siyon önderlerinden biri olan Nathan Birnbaum yukarıda adı geçen konferansta, siyonizmin felsefesini de ortaya koymuştur : “Siyonizm’in kuruluş felsefesi, vaad edilen Yahudi devletini kurmak ve dünya hâkimiyetini ele geçirmektir.”

Siyonizm’i sistemleştiren ve Siyonizm’in kurucusu olarak bilinen kişi Avusturyalı gazeteci Dr. Theodore Herzl’dir. (1860-1904)  Herzl’in 1896 yılında yazdığı kitabı Der Judenstaat (Yahudi Devleti) ve 1897 yılında yazdığı, Die Welt(Dünya) gazetesi makaleleri, 1897 yılında Basel’de toplanan 1.Dünya Siyonist kongresi’nde savunulan düşüncelerin kaynağı olmuştur. Bu düşünce, Filistin ve çevresinde bir Yahudi Devleti kurulması ve yaşatılması için Yahudi ulusal kurtuluş hareketi başlatılmasıdır. Theodore  Herzl kurulacak bu yahudi devletinin sınırlarını şöyle tarif etmiştir :

“Kuzey sınırlarımız Kapadokya’daki dağlara kadar dayanır.Güneyde de Süveyş Kanalı’na. Sloganımız,David ve Solomon’un Filistin’i olacaktır.”

Kurulan işgalci israil devletinin ilk başbakanı olan David Ben Gurion’un yahudi halkına hedef göstermiş olduğu sınırlar Nil’den Fırat’a kadardır (1948) : “Filistin’in bugünkü haritası İngiliz manda yönetimi tarafından çizilmiştir.Yahudi halkının,gençlerimizin ve yetişkinlerimizin yerine getirmesi gereken bir iş daha vardır. Nil’den Fırat’a kadar.”

 Siyonistler bu çalışmalarını gerçekleştirirken aynı zamanda ibadet ettiklerini düşünürler. Çünkü gerçekleştirmeye çalıştıkları, tahrif edilmiş tevratta yazılmış bir ilahi mesajdır. Bu mesaja kulak vermek ve tabi olmak Rabbe karşı kulluk görevlerini yerine getirmektir.

O zaman Rab bütün milletleri önünden kovacak ve sizden büyük kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanlarınızın bastığı her yer sizin olacak. Sınırınız çölden Lübnan’dan ırmaktan,Fırat ırmağından garp denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak, Allah’ınız Rab size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır.” (Tevrat,Tesniye Bölümü,12/25)

Hahamlar Tevrat’ı tahrif ederken, sapkın üstün ırk inançlarını ve bu ırkın yaşayacağı toprakların sınırlarını da çizmeyi  unutmamışlardır. Tevrat’a göre Allah,Yahudilere Kenan diyarını vaat etmiştir. Yahudi bir dünya  gerçekleşmeden önce bu topraklarda sadece Yahudilerin yaşadığı bir devlet kuracakları inancı vardır. Bu devlet büyük dünya krallığının merkezi ve idare yeri olacaktır.

Siyonist Yahudiler ayrıca Mescidi Aksa’nın Siyon mabedinin bulunduğu yerin üzerine yapıldığını ileri sürmekte ve bu mescidi yıkarak yerine onu inşa etmek istemektedirler. Bundan dolayı sayısız kez Mescidi Aksa’ya sabotaj düzenlemişlerdir. Yıkılabilmesi için halen altını boşaltma amaçlı kazıları gerçekleştirmektedirler. Bunlar zalimlerdir ve korkarak girmeleri gereken mekanlarda üstünlük taslayarak, kibir ile yürümektedirler.

“Allah’ın mescidlerinde O’nun adının anılmasını engelleyen ve onların yıkılmasına çalışandan daha zalim kim olabilir? Bunların oralara ancak korku içinde girmeleri gerekir. Onlara dünyada bir rezillik vardır. Onlar için ahirette de büyük bir azap vardır.” (2/ Bakara 114)

Siyonistlerin yeryüzünü bir kan gölüne dönüştürmelerinin arkasında yatan  sebepler görüldüğü gibi dini bir emre dayanmaktadır. Kaynağı ilahi vahye değil hahamların arzularına dayanan ayetler bütünü, bu insanların gerçekleştirdikleri insanlık dışı uygulamaların gerekçesidir.

Son olarak Gazze’nin yeniden işgal edilmesi ve Lübnan topraklarına yönelik şuursuzca saldırılar, bizzat sivil yerleşim bölgelerine, köylere atılan bombalar yine dini referanslarla meşru görülmektedir. Yahudi hahamlarının yayınladığı fetvalar çocuk, kadın ölümlerinin arttırılmasına hız vermektedir : “Tevrat, savaş sırasında kadınların ve çocukların öldürülmelerini caiz görmektedir. Gazze’de ve Lübnan’da kadınlara ve çocuklara acıyanlar, İsrail’deki kadınlara ve çocuklara vahşi bir gözle bakıyorlar demektir.”

Yeryüzünde ki Mescidler İman edenlerin kontrolünde olmalıdır :

Genel anlamıyla yeryüzü mü’minlere mescid kılınmıştır. Ve yeryüzünün imarı adaletli, dürüst ve temiz olan mü’minlerin görevidir. İbadet edilen mekan anlamıyla da kullandığımızda mescidler Allah’ındır. Ve oralarda Allah’tan başkasına ibadet edilmesi, şirk koşulması kesin bir emir ile yasaklanmıştır.  

“Şüphesiz mescidler Allah’ındır. Öyleyse Allah’la beraber başkasına tapmayın.” (72/Cinn, 18)

Kur’an da Beytullah olarak adlandırılan mescidleri, mü’minlerin korumaları, gözetmeleri ve sahip çıkmaları gerekmektedir. Şirk içerisinde yüzen toplulukların, Üzeyr Allah’ın oğludur diyen Yahudi müşriklerin, İsa Allah’ın oğludur diyen hristiyan müşriklerin ve Allah’ın sıfat ve yetkilerini başka yaratılmışlara vererek şirk koşanların Allah’ın mescdilerini koruma, onarma hak ve yetkileri asla yoktur.

“Allah’a ortak koşanların, bizzat kendi küfürlerine kendileri şahit iken Allah’in mescidlerini onarmaya yetkileri olamaz. Onların yaptıkları boşa gitmiştir ve onlar cehennemde sonsuza kadar kalacaklardır. Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler onarabilir. İşte bunlar doğru yola erenlerden olabilirler.” (9/ Tevbe, 17-18)

 Mescdiler tevhid ehli mü’minlerin mekanıdır. Buralar Allah’ın vahyinin konuşulduğu, sadece O’na secde edildiği yerlerdir. Ancak müşrikler necistir (9/Tevbe28) ve necasetlerinin bu pak mekanlara bulaşmaması için muvahhidlerin cihad ibadetini ihmal etmemeleri gerekmektedir.

Mescidi Aksa ve çevresi Allah(c.c.) tarafından mübarek kılınmıştır :

 Mescidi Aksa ve çevresi risalet, nübüvvet mekanıdır. Bütün hepsi tevhid akidesine davet eden ve her biri Müslümanlardan olduğunu beyan eden peygamberler, elçiler diyarıdır. Kur’an’da belirtildiği üzere Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz İbrahim, Hz .Lut, Hz. Süleyman ve Hz. Musa bu topraklarda bulunmuş ve bu topraklarda Allah(c.c.) ile iletişim halinde olmuşlardır. (2)

Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)’in büyük bir mucizesi olan isra ve miraç hadisesi bu topraklarda gerçekleşmiştir. Hz. Muhammed’in(s.a.v.) Mekke’den Kudüs’e doğru gerçekleştirdiği ilahi yolculuk büyük bir mucize olmakla beraber, Mekke ve Kudüs, Mescidi Haram ve Mescdi Aksa arasında bir bağ oluşturmaktadır.

“Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescidi Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya yürütenin şanı pek yücedir.” (17/ İsra 1)

 Mescidi Aksa aynı zamanda Müslümanların ilk kıblesidir. Önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ve pak ashabı uzun bir müddet Kudüs’e, Mescdi Aksa’ya yönelerek namaza durmuş, Allah’a secde etmişlerdir. 

 Kendisini örnek almak ile kurtuluşa ereceğimiz Hz. Muhammed(s.a.v.), pek çok kere, Müslümanları Mescidi Aksa’ya yönlendirici ve buranın önemini beyan eden nitelikte ifadeler kullanmıştır.

“Yolculuk ancak şu üç mescidden birine olur: Benim şu mescidime(Mescidi Nebevi), Mescidi Haram’a ve Mescidi Aksa’ya.” (3) 

“Oraya (Mescidi Aksa’ya) gidin ve içinde namaz kılın. Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.”(4)

Ebu Zer (r.a.)’in şöyle dediği bildirilmiştir: “Resulullah (a.s.)’a, yeryüzüne konulmuş olan ilk mescidin hangisi olduğunu sordum. “Mescidi Haram” diye buyurdu. “Sonra hangisi?” dedim. Mescidi Aksa diye buyurdu. “İkisi arasındaki süre ne kadardır?” diye sordum. Şöyle buyurdu: “Kırk yıl. Sonra bütün yeryüzü senin için mesciddir. Nerede namaz vaktine girersen orada namaz kıl.”(5)

 Bu hadislerle terbiye olan seçkin sahabe, Mescidi Aksanın özgürlüğe kavuşturulmasını çok önemsemiş ve daha Hz. Ömer(r.a.)’ın halifeliğinde, bu belde fethedilerek Müslümanların kontrolüne ve adaletli ellerine kavuşmuştur.

Anti-siyonist Olmak Bir İbadettir :

 Siyonistler gerçekleştirdikleri bütün çalışmaları batıl dinlerinin gereği olarak yapıyorlar. Yani kendi vicdanlarına göre ibadet ediyorlar. Kulluk yapıyorlar. Büyük ilahi emrin yerine gelebilmesi için şartları oluşturuyorlar. Yani siyonistler görevlerini yapıyorlar.

Esas sorgulamamız gereken, siyonistler görevlerini yaparken bizler ne yapabiliyoruz olmalıdır. Daha Mescidi Aksa’nın yerini haritadan gösteremeyen, çatışmaları Arap,İsrail savaşı olarak yorumlayan, haber bültenlerinden birkaç dakikalık görüntüleri savaş filmi gibi izleyen Müslümanlar olduğu müddetçe meydan tabii ki zalimlere kalacaktır. Çevresinde tüm bu yaşananlara karşı duyarsız ve umursamaz bir şekilde bakarak cennet hayali kuranlar büyük bir yanılgı içerisindedir. Kıldığı nafileler ve çektiği tesbihatlar ile ibadet ihtiyaçlarını giderenler, ihmal ettikleri öncelikli ibadetlerin farkında olamamaktadır. Veya farkında olsa da, nefsine ağır geldiğinden üç maymunu oynamayı tercih etmektedir.

İhmal edilen büyük ibadet zalimlerden beri olmayı ispatlamaktır. Yeryüzünü ifsad eden tüm güçlere karşı net bir mü’min tavrı ortaya koyabilmek, batıl cephesine karşı hak cephesinde yer alarak gücünü bu yönde mücadele ederek harcamaktır. Mukaddes mekanlara el uzatan necis elleri bertaraf edebilmek için mücahede içerisinde bulunmak ve bulunan izzetli orduları desteklemektir.

İhmal edilen ibadet antisiyonist olmaktır. “Mescidi Aksa’da namaz kılın, eğer kılamazsanız kandillerinde yanmak üzere zeytinyağı gönderin” diyen Peygamberimizin(s.a.v.) emri gereği Mescidi Aksa ve çevresinin namazgah, yalnızca Allah’a secde edilen birer secdegah olabilmesi için tüm imkanlarımızı seferber etmektir zeytinyağı göndermek. Burası mukaddes bir beldedir, mukaddesatınıza sahip çıkın demektedir Hz.Peygamber(s.a.v.).

 İşte çevresi ve kendisi mübarek kılınan, Allah’ın elçilerinin mekanı, isra ve miraç mucizesinde işaret edilen, ilk kıblemiz olan Mescidi Aksa, tüm Müslümanların ortak değeridir. Mescidi Aksa sadece Filistinlilerin değil bütün dünya Müslümanlarının kutsal mabedidir.  Bu kutsal mabede hep birlikte sahip çıkmak, siyonistlerin bütün çabalarını boşa çıkarmak ihmal edilemez ciddi bir ibadettir. Bugün Kudüs ve Filistin’deki Müslümanlar o kutsal mabedi tüm dünya Müslümanları adına korumakta ve bu konuda her türlü fedakarlığı göze almaktadır. Dünya Müslümanları da vakit geçirmeden bu mücadele  safında yerlerini almalıdır.

Yaptıklarını ibadet şuuruyla yapan siyonistlerin bu çalışmaları azap olarak ahirette kendilerine dönecektir. Ama antisiyonist olmanın ibadi bir görev olduğunu bilerek hareket eden mü’minlerden ise Allah(c.c.) razı olacak ve ahirette sayısız nimetlerle ödüllendirecektir. Yeter ki bizler sürekli hak üzere olan, Allah yolunda cihad etmekten uzak kalmayan toplulukların dışında kalmayalım.

 “Ümmetimden bir grup sürekli hak üzere hareket edecek, düşmanlarına üstün geleceklerdir. Allah’ın emri gelinceye kadar (onların bu cihadları devam eder), kendilerine muhalefet edenlerin muhalefetleri onlara bir zarar vermez.” “Onlar nerededirler ey Resulullah?” diye soruldu. O da şöyle buyurdu: “Beyti Makdis’de (Kudüs’te) ve Beyti Makdis’in (Kudüs’ün) çevresindeki bölgelerde.”(6)

 Dipnotlar :

(1)-(Alain Boyer, “Siyonizmin Kökenleri”, çev: Volkan Aytar, İst. 1992, s. 79)
(2)-(bkz. 19/11, 3/39, 21/71, 21/81, 34/18, 28/29-30)
(3)-(Müslim, Kitabu’l-Hacc, 15/415, 511, 512)
(4)-(Ebu Davud, Kitabu’s-Salat, 14)
(5)-(Buhari, Kitabu Ehadisi’l-Enbiya, 60/40; İbnu Mace, Kitabu’l-Mesacid ve’l-Cemaat, 4/7)
(6)-(Bu hadisi Ahmed ibnu Hanbel, Müsned’inde Ebu Umame’den rivayet etmiştir.)
 
 
 


Comments are closed.