Irak’ta Amerika’nın işgali sonrasında kurulan kukla hükümetler istikrarsızlık ve kargaşadan başka bir şey getirmemiş, aksine mezhepsel öfkeyi ve etnik ayrışmayı hızlandıran bir noktaya taşımıştır.
Özellikle Nûri Maliki hükümetinin Irak vatandaşları arasında gerçekleştirdiği ayrımcılık ve dışlayıcı yaklaşımlar, bu kin ve öfke tohumlarının kökleşmesini arttırmıştır. Saddam Hüseyin’in halkına karşı işlediği suçları senaryosu belli bir kurguyla işgalcinin gölgesinde cezalandıranlar, bu suçların çok ama çok daha fazlasını halka uygulayan Maliki için niçin gündeme getirmiyorlar acaba?
İki milyona yakın Iraklının hayatını kaybettiği, yüzbinlerce masum insanın tutuklanıp devlet hapishanelerinde çok kötü şartlarda yaşamaya maruz bırakıldığı, mahkûmların beş bin kadarının kadınlardan oluştuğu ve bunların çoğunun ahlaki, psikolojik ve fiziksel işkencelere, özellikle cinsel eziyetlere maruz bırakıldığı Irak’ta halka bunları yaşatan işbirlikçi hükümetlerin halen ayakta kalabilmiş olmasına şaşırmalı değil mi?
Yıllardır içten içe biriken öfkenin patlamasıyla üçüncü haftasını bitirecek olan Irak’taki gösteriler, halkın özgüvenini kazandığını ispatlayan eylemlere dönüşmeye başladı.
Böylece, Amerika’ya Irak topraklarını dar eden halkın bu hain idarecilere karşı sessizliğinin, rıza gösterme, hayatın normalleşmeye başladığına işaret etme olarak algılamanın ne kadar büyük bir hata olduğu da görülmüş oldu.
Gösterilerde ellerindeki Kur’an-ı Kerim’leri göstererek “Kur’an-ı Kerim’de zulüm yok işkence yok” yazan dövizleri taşıyan Iraklılar zindanlardaki tutukluların serbest bırakılmasını, terör kanunun değiştirilmesini, resmi dairelerde Sünni-Şii ayrımına son verilmesini, mahkemelerin haksız tutuklamalar yapmamasını talep ediyorlar.
Başta Kerkük olmak üzere Bağdat, Ramadi, Felluce ve Musul gibi kentlerde Cuma namazı sonrası toplanan halkın, Maliki aleyhine gösteriler yapması Maliki’nin sonunun gelmeye başladığını da gösteriyor. Hiçbir zalimin zulmünün yanına kâr kalmadığı gibi acemi ama bir o kadar insafsız olan Maliki için de yaptıkları yanına inşallah kâr kalmayacak.
“Direniş Cuması”adı verilen protestolarda Kerkük’teki Hürriyet Meydanı’nda toplanan on binlerce göstericinin, Maliki’ye öfke kusması, “Halk rejimi çökertmek istiyor”, “Bizim liderimiz Hazreti Muhammed’dir”, “Allah’tan başka ilah yok” ve “Zulme hayır” sloganlarını atması bu sonun habercisi olarak algılanmalı.
Peki, kimdir bu Maliki ve nereden çıkartılıp Irak halkının başına getirtilmiştir:
Irak’ı işgal eden ABD’nin başbakan olarak atadığı Maliki, kendi soyunun Beni Kureyza Yahudilerine dayandığından övgüyle bahseden bir kişidir. Bugün Irak’taki Sünni-şii çatışmasının baş aktörlerindendir. Bu fitneden dolayı milyonlarca Iraklının ölmesinin müsebbiplerindendir. Kendisi işgalden önce Suriye’den Lübnan’a geçen işçiler için pasaport ve belgelerin sahtelerini yapmaktaydı. CIA kendisini bir ispiyoncu olarak yetiştirmişti. Yakın bir arkadaşı O’nun Suriye’nin bir kahvesinde kılıksız ve elbiseleri dağınık bir şekilde otururken gelen bir telefonla Irak’a geçtiğinden söz eder. Hatta küçük bir kasabanın belediye başkanlığını şart koştuğunu anlatır.
Başbakanlığı döneminde kanlı yüzünü sürekli gösteren Maliki ABD’den aldığı emirlere layıkıyla itaat etmiştir. Bugün Irak hapishaneleri ABD işgaline karşı direnen mücahitlerle doldurulmuştur. Bu kişiler akla gelmedik işkencelere uğramış ve halen uğramaktadır. Bu baskın ve tutuklamaları ABD adına bizzat Maliki’nin kendisi yürütmektedir.
ABD askerlerinin tecavüz ettiği bir kadının ailesi intikam alarak o ABD askerlerini öldürmüş, karşılığında Maliki tarafından idamla cezalandırılmıştır. Bu iğrenç fiilleri işlemekte ABD askerlerinden geri kalmayan Irak polis güçleri Iraklı bir kadına tecavüz etmiş ve karşılığında Maliki tarafından ödüllendirilerek izne çıkartılmıştır. Ayrıca, Sabrin El-Cenabi isimli mağdure kadının direnişçilere destek verdiği iddiasıyla müebbet hapsine karar verilmiştir.
İndepent Gazetesi’nin Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, Irak hükümetinin, kimlikleri bile bilinmeyen ve bulunamayan yüzlerce Iraklıyı, Kazımiye Cezaevi’nde gizlice idam ettiğini haber yapmıştır. “Irak ölüm hücresinin sırları” isimli makalesinde Fisk, Maliki yönetiminin, yüksek güvenlikli cezaevlerini, idam evi gibi kullandığını duyurmuştur. Kazımiye’deki idamlara tanık olan bir eski yetkiliye dayandırdığı makalesinde, Fisk: “Irak yönetimi, Saddam’dan gördükleri korkunç darağaçlarını, direnişçiler için kurdu. Başbakan Nuri Maliki’nin ‘demokrat’ hükümetinin merkezdeki küçük bir hücrede darağacında sallandırdığı kurbanların sayısı 100’lerle ifade ediliyor. İnfazlara şahit olan eski bir Britanyalı yetkili ‘İnfaz edilenlerin çoğunluğunun direnişçi olduğu farz ediliyor’ deyip tüyler ürperten ayrıntılar veriyor” diyor.
Oğlu Ahmet Nuri El-Maliki’nin başında olduğu bir grubun hükümet ve devlet kurumları içinde “Irak derin devletini” örgütlediği konusunda iddialarda açıkça konuşulur olmuştur.
Önüne atılan birkaç parça kemiği sıyırmaya razı olarak ABD’ile kayıtsız şartsız anlaşmalar imzalayan Maliki’ye karşı direnen grupların sözcüsü Irak Müslüman Âlimler Heyeti Genel Sekreteri Prof. Dr. Haris Ed-Dârî’nin şu sözleri devrimin Iraklılara ait olduğunu da göstermektedir: “Ey Iraklılar! Sizin bu devriminiz sadece meşru olmakla kalmayıp, sabredilmesi ne mümkün ne de mantıklı olan ve durmaksızın sistematik bir şekilde devam eden bu zulme bir dur demek için kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir. Özellikle de artık söz konusu olan şeref iken ve iş kutsiyetlerin ihlaline vardırılmış iken ve yine hayatın her safhasında, Allah’tan korkmaksızın ve insanlardan utanmaksızın bir ayrım, dışlanma ve tehcir yaşatılırken… Bu devrim, hangi dine ve mezhebe mensup olursa olsun Irak’ta zulüm gören mazlumların tamamından zulmü gidermek ve Allah’ın iradesiyle aynı toprakların üzerinde yaşayan tek bir millet olan Iraklıların kimliklerini muhafaza etmek için mücadele eden bütün Iraklıların devrimidir.”