Ortak değerlerde birliktelik, her koşulda sahiplenme ve destek, mal ve canını feda edebilme gibi davranışları insanlar topluluğu içerisinde düşündüğümüzde, bunu sağlayan topluluğun sadece İslam Kardeşlik ilişkisini sindirebilenler olduğu görülecektir. Ve bu kardeşlik bağı yeri gelmiş nice fetihleri doğurmuş, yeri gelmiş nice yürekleri fethetmiştir.
Bugün Müslümanlar hem yüreklere hem de yeryüzüne hükmedebilme vasfını yitirmişlerse bunun ana sebebi bu bağın kopması, bizi biz yapan en temel değerlerin yitirilmesidir. Yeryüzünü tevhid harcı ile imar etmesi gereken Mü’minler, büyük mescid olan yeryüzünü sadece Allah’a secde edile mekan haline getirebilme mücadelelerini tekrar başlatabilmeleri için işe kendilerinden başlamalı aile, camia, toplum basamaklarını birer birer çıkmaya niyet etmelidirler. Bu erdemli yola çıkıldığında, elimizden giden güç ve imkanların ve örnek Müslüman kardeşler olamadığımızın sebebi anlaşılacak, Allah(c.c.)’ tarafından yasaklanan en temel kötü huy ve davranışların adeta bir hastalık gibi bizleri kuşattığı gerçeği açıkça görülecektir.
Bizlere düşen kardeşlik hukukumuza zarar veren bu etkenleri tespit edip, olabildiğince hızlı bir şekilde terk etmek ve terk edilebilmesi için mücadele etmektir.
Fitne :
“Fitneden sakının. Çünkü o, içinizden, sadece zulmedenlere dokunmakla kalmaz (onun musîbeti) günâhsızlara da dokunur” (8/Enfâl, 25)
Azgınlık; sapıklık; azap; fikir karışıklığı, ayrılığı gibi anlamlara gelen fitne Müslümanların parçalanarak fırkalara bölünmesi, ve dolayısıyla tek bir güç olamamalarının nedenlerindendir.
* Allah’ın ayetlerini eğip bükerek anlam kaydırmaları çalışmaları, temel Kur’an kavramlarına farklı tanımlamalar yaparak kafa bulanıklığına sebebiyet verme, Mü’minlerin ortak bir fikir birlikteliği etrafında toparlanabilmesini engellemektedir. Kur’an’da direkt insanlığa yapılan apaçık emir ve nasihatleri umursamadan, gaybi konuların peşinde koşulması, efsaneler ve olağanüstü olayların dinin temeline oturtulması, Allah(c.c.)’ın insanlık için belirlediği muradı perdelemiştir.
“Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve arzularına göre açıklamak niyetiyle müteşâbih ayetlere uyarlar.” (2/Bakara 7)
İnsanları kula kulluktan çıkararak sadece Allah’a kul olabilmeye sevk eden tevhid akidesinin anlaşılmasından rahatsızlık duyanlar, laik bir anlayış ile dinin kalplerde yaşanabileceğini empoze etmişlerdir. Böylece İslam dünyasını bir virüs gibi kemiren dinin toplumsal hayattan soyutlanması hadisesi yaygınlaştırılmış, yaratıcı bir Allah(c.c.)’a inanan ama yönetici bir Allah gerçeğini terk eden adeta spastik Müslüman tipleri üremeye başlamıştır. Bu acı tablo Müslümanlar arasında ikilem oluşturmuş, iç çekişmeleri, kutuplaşmaları ve çatışmaları beraberinde getirmiştir.
* Bu çatışmaların en büyük sebeplerinden birisi Müslüman toplumlar arasına kalın duvarlar ören kavmiyetçilik fitnesidir. Tüm yeryüzünün iman edenler için mescid olduğu gerçeğine rağmen kapalı kapılar arkasında çizilen sınırlar ve sözde ülkeler ile bölünen Müslümanlar, birbirlerine karşı kendi ülkelerinin üstünlüğünün ve yüceliğinin mücadelesini yaparken, emperyalist güçlere karşı ne kadar kolay bir lokma haline gelebildiklerini hala anlayamamışlardır.Yeryüzünde iman edenlerin dayanışması ve kardeşliğini ortaya koyan dinin, üstünlüğü takvada gören beyanına rağmen, üstün ırk, üstün toplum fitnesinin rüzgarındaki savrulmalar devam edebilmektedir. Vahyin tüm aydınlatıcı mesajını ve Rasulullah(s.a.v.)’ın örnekliğini görmezlikten gelerek, fitnede ayak diretenleri, ümmeti parçalayan, milyonlarca müslümanın sahipsiz kalmasına, ezilmesine sebebiyet veren bu inkarcıları, Rabbimiz hiç şüphesiz ki bilmekte ve sevgisinden mahrum bırakacağını vaad etmektedir.
“Eğer yüz çevirirlerse elbette Allah, fesat çıkaranları bilir.” (3/Al-i İmran 63)
“….. …… Yeryüzünde fesat çıkarmaya kalkışma! Allah, bozguncuları sevmez.” (28/Kasas 77)
İç Çekişmeler :
* Kardeşlik hukukuna iç çekişmelerin verdiği zarar çok büyüktür. Grup taassubu bu çekişmelerin günümüzde oluşmasına bir nedendir. Beşeri yaklaşımların sebep olduğu kaos ve kargaşalardan bunalan insanlığın, imreneceği içlerine dahil olmayı arzulayacağı bir birliktelik, örneklik sergilemek yerine bugün Müslümanlar birbirlerinin kusurlarını arayan, bir hale gelmişlerdir.
Allah yolunda büyük fedakarlıklar yaparak, eşini ve çocuklarını, konforu terk edip yiğitlik sahnesinde görev alanlar kınanmaya başlamış, arkalarından gıpta ile bakılacağına bu kişiler eleştirilerin hedefi haline gelmişlerdir.
* Herkes kendi yönteminin doğruluğunu savunmakta, diğer aktivitelerin zamansız ve yersiz olduğunu anlatmaktadır. Bu da ortak bir zeminde buluşulmasının imkansızlığını arttırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
* Ayrıca, kirli politik yapıların içerisinde ki temel bir sorun olan koltuk aşkı ve rütbe sevdasının neden olduğu hastalıklarda görülmeye başlamıştır. Rasulullah’ın vefatından sonra, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer gibi seçkin sahabenin, halifelik görevine getirilmelerini ateşten gömlek olarak tanımlamaları unutulmuş, hesabının çok çetin olacağı liderlik pozisyonunu kimse terk etmeye yanaşmamaktadır.
Bugün işgaller ve sonucunda ki düşülen zayıflık ve yeryüzünde söz sahibi olamamanın ana sebebi de bu iç çekişmelerin terk edilememiş olmasıdır.
“Allah’a ve Resulüne itaat edin; çekişmeyin, yoksa korkar, başarısızlığa düşer ve gücünüz gider. Sabredin! Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (8/Enfal 46)
* Sahip olunan dünyevi üstünlükler helal bir şekilde elde edildiği müddetçe saygı ile karşılanması gerekirken, kıskançlık ve hased sahibi olunarak huzursuzluklar artmış uykular kaçmıştır.
“Yoksa onlar, Allah’ın kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?…..” (4/ Nisa 54)
“Allah’ın, sayesinde bir kısmınızı bir kısmınıza üstün kıldığı şeyi temenni etmeyin. Erkekler için kazandıklarından bir nasip olduğu gibi, kadınlar için de kazandıklarından bir nasip vardır. Allah’ın kendi fazlından (bağışından) isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir.” (4/ Nisa 32)
İnsanların birbirlerinden farklı olan üstün taraflarına kafa takıldığında kişi rahat edemez. Sürekli Onun bu özellikli tarafını düşünerek beynini kemirir. Bu kötü ahlak, kişinin hem dünyevi huzursuzluğunu arttırarak kişiliğinin kaybolmasına sebep olduğu gibi büyük bir günah olduğundan hesap gününün zor geçeceğine de işarettir. Çünkü kişi artık öyle bir hale gelir ki, aynı değerlere iman ettiği kardeşinin başarısı ve iyiliğine üzülmeye, sıkıntısına ve kayıplarına sevinmeye başlar. İşte bu artık ipin tamamen koptuğu noktadır.
“Size bir iyilik gelirse bu onları üzer, size bir kötülük dokunursa buna sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız onların hilesi size hiç bir zarar vermez. Allah, onların yaptıklarını tam olarak kuşatmıştır.” (3/ Al-i İmran 120)
Bu hastalığın tedavisi Allah(c.c.)’ın verdiği tüm nimetlere rıza göstermek, kanaatkar olmak ve sadece hayırda yarışmaktır. Kardeşimizin üstün ahlakı,cömertliği, keskin zekası, bizlerde kıskançlık oluşturması yerine bu hayırlı vasıflara sahip olabilmek için çok çalışmak ve hayırlı bir yarışın içerisine girmek gerekmektedir.
Tıpkı Hz.Ebubekir ve Hz. Ömer’in girdikleri cömertlik yarışı gibi….
“Herkesin yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Siz hayırlarda yarışın; nerede olursanız Allah sizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye yeter.”(2/Bakara 148)
* Birisine kafayı takınca yapılmadık nefsani eylem kalmaz. İşte bunlardan biriside kusur aramak ve sürekli ayıplamaktır. Kıskanılan kişiyi küçük düşürmek ve yetersizliğini ispatlamak için yanlış yönlerinin araştırılması ve ortaya çıkarılması hedeflenir. Bu ise kesin bir ifade ile yasaklanmıştır.
“Ey iman edenler! Aşırı şüpheden kaçının, çünkü bir kısım şüphe günahtır. Birbirinizin gizlisini araştırmayın. Birbirinizi çekiştirmeyin. Biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? Bundan tiksindiniz değil mi? Allah’tan korkun, kuşkusuz Allah, tevbeleri kabul eden ve merhamet edendir.”
(49/Hucurat 12)
Günah işlemeye meyilli olarak yaratılmış olan insanoğlu nefsinin ağır bastığı anlarda bir anlık arzularına yenik düşebilmekte, hatalar yapabilmektedir. Önemli olan bile bile ısrar etmemek, bunun farkında olabilmek, bu günahın insan yapısında olağan bir hale gelmemesi yani normalleşmemesini sağlamaktır. Ve tabbi ki sürekli tevbe kapısına müracaat edilmesi gerekmektedir.
Müslümanlar hatalarını ifşa etmeden, kendi iç muhasebelerinde halledebilmeli ilan etme anlayışından uzak durmalıdırlar. Kardeşinin işlediği bir hataya rastladığında onun tekrar edip etmediğini tespit etmeli, devam eden bir karakter aldığını anladığında etrafa yaymadan, bu problemi ya birebir onunla yada üzerinde etkisinin olabileceğine inandığı bir büyüğüne müracaat ederek çözebilmeyi hedeflemelidir.
Ve bilinmelidir ki, “dünyada bir kardeşinin kusurunu örtenin Allah’(c.c.)da ahirette onun kusurunu örtecek ve bağışlayacaktır.” inşaallah…
* Alay etmek de fertleri İslami camialardan soğutan, uzak durmalarına sebep olan kötü huylardandır. Kalplerin kaynaşmasının, muhabbet ortamının önüne set çeken bu davranış şekli, sürekli atışma ve tartışmalara yol açmaktadır. Bundan dolayı kin ve öfke tohumları saçabilen her eylem gibi alay etmek ve bu amaçlı fısıldaşmalarda yasaklanmıştır.
“Ey iman edenler! Bir topluluk, diğer bir toplulukla alay etmesin. Alay edilenlerin, alay edenlerden daha hayırlı olması mümkündür. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesin. Belki de onlar, bunlardan daha hayırlıdır. Birbirinizde ayıplar aramayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İman ettikten sonra fasık adını almak ne kötüdür. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalimler onlardır.” (49/Hucurat 12)
“Ey iman edenler, aranızda gizli konuşurken günah, düşmanlık ve peygambere karşı gelmek hususunda fısıldaşmayın, iyilik ve takva konusunda konuşun….” (58/Mücadele 9)
(devam edecek)