Ağu
21
Gönderen: admin, Röportaj, RP Yaptığımız, Ağustos-21-2009

Fevziye Cabir 52 yaşında… Kudüs’te İsrail askerleri tarafından evleri yıkılan 8 bin Filistinli aileden sadece biri. Cabir, tek kişilik direnişine kurduğu çadırda devam ediyor. Filistinliler tarafından Kudüs’ün kadın muhafızı olarak görülen Fevziye Cabir (Ümmü Kamil) yaşadıklarını İHH İnsani Yardım Vakfı genel merkezinde düzenlenen basın toplantısında anlattı.

Kudüs’teki evlerine 1948 yılında geldiklerini anlatan Ümmü Kamil, 1999 yılında kendilerine açılan dava ile evlerinin mühürlendiğini ve işgalci İsrail devleti ile mücadelesinin bu şekilde başladığını ifade etti. Evini ellerinden almak için çeşitli hile ve planların yapıldığından bahseden Ümmü Kamil, evinin penceresinden silah bırakıldığını, Yahudi komşuların kapılarını açık bırakarak 3 gün gelmediklerini, cüzdan, anahtarlık ve cep telefonlarını kendi evlerine doğru iple sarkıtıp ellemelerini beklediklerini, kanalizasyonlarının tıkandığını anlattı. Bu tuzaklara düşmediklerini ve daima sabrettiklerini belirten Ümmü Kamil,  Yahudilerin Müslüman düşmanlığı konusunda geldiği son noktayı gösterecek bir anısını da anlattı : “Yahudilerin altı yaşında bir çocukları vardı, çocuklarının önüne Filistinli bir gencin resmini koyarak çocuklarına atış talimi yaptırıyorlardı. İşte mücadele ettiğimiz Yahudi zihniyet budur.”
Bu toplantı vesileyle kendisiyle görüşme imkanı bulduğumuz Ümmü Kamil, Mahallesini ve Kudüs’ü terk etmeyeceğine dair yemin ettiğini söyledi.

Sahte Evraklarla Evimizi Elimizden Aldılar

Evinizi terk etmeniz için size teklifler sunuldu mu?
-Bir gün komşumun bir tanesi benimle konuşmak istedi. Bana “evini 10 milyon dolara satın almak istiyorum” dedi. Ben teklifi geri çevirdim. Daha sonra eski turizm bakanı Ben Ayalon iki korumasıyla birlikte gelerek evimi 15 milyon dolara almak istedi. Ben Ayalon teklif verdiği zaman bakanlık görevini yapıyordu. Bakan bir kâğıda burayı 15 milyon dolara almak istiyorum diye yazmış. Bu kâğıdı imzalamam için bana verdiler. Ben de teklifi kabul etmediğim için kâğıdı yırtıp atım. Kağıdı bu şekilde atınca korumaları silahlarını çekerek bana doğrulttular.

Yahudilerin bu teklifi de geri çevirdikten sonra 9 Kasım 2008’de  evime geldiler.  Şeyh Cerrah mahallesinin tamamını 2 bin askerle çevirmişlerdi. Yaşlı  bir kadın ve tekerlekli sandalyeye mahkum bir adam için… “Kapıyı aç, kapıyı aç” diye kapıma vurdular. Ben hemen tesettürüme bürümdüm ve kapıyı açtığımda karşımda eli silahlı 50 asker duruyordu. Kolumdan tutup dışarıya sokağa fırlattılar. Dışarısı çok soğuktu. “Bana sıcak su verin ölüyorum” diye söylediğimde “kes sesini” dediler. Eşimi de alıp komşunun bahçe kapısından içeri attılar. Eşim orda düşüp kalp krizi geçirdi. Komşular eşimin o halini görüp hem ambulans çağırdılar. Mahallemizi çevreleyen askerler ambulansın gelmesini bile engellediler, sadece doktorun girmesine izin verdiler.

Sizi evinizden attıklarından sonra neler yaşadınız?
– Evimize baskın düzenleyip beni dışarıya attıklarında gece saat üç buçuktu. Beni gecenin o saatinden sabah on buçuğa kadar dışarıda tutular. Tabi eşimde o kadar saat süresince komşunun kapısının önünde yerde kaldı. Bizler yerde o şekilde yatarken onlar evimizin bütün eşyalarını yükleyip götürdüler, evimizin kilitlerini değiştirdiler. Bu şekilde evi ele geçirmiş oldular. Evi ele geçirdikten sonra bizi serbest bıraktılar. Serbest kaldıktan sonra ben çocuklarımı arayıp başımızdan geçenleri anlattım. Onlarda gelip bizi hastaneye getirdiler. Bir gece hastanede kaldım. Hastaneden çıkınca evimin yanına çadır kurdum ve o zaman kendi kendime yemin ettim. Ben ne Şeyh Cerrah mahallesinden çıkacağım, ne de Kudüs’ten. Ben bu topraklardan başka bir yerde yaşamayacağım. Yazın sıcak havasını, kışın soğuk havasını çektiğim halde beni bu topraklardan başka yerde yaşamaya kimse mecbur edemez.

Eşim hastaneden taburcu olduktan sonra onu kurduğum çadıra getirdim. Çadıra girdiğimizde baktı ki ne evi kalmış ne evinin eşyaları var, ne ilaç var. Bu sefer de üzüntüsünden tekrar kalp krizi geçirince eşimi de kaybettik. Bu olaylardan sonra da Yahudiler rahat durmadı ve beni çadırda da rahatsız etmeye benimle uğraşmaya başladılar. Ama bana düşen onların yaptıkları pisliklere karşı sabretmekti ve bende bunu yaptım.

Çadırınıza ilgi ne boyutta?
– Çadırımda bana destek olmak için gelen üç dinin temsilcilerini ve bazı devletlerin diplomatlarını büyük bir ahlak üzere ağırladım, konuk ettim. Bana destek verenler arasında Müslümanların dışında örnek olarak Filistinlilerle birlikte yaşama örgütü ki bu örgüt İsraillilerin  kurduğu bir örgüttür, bir de Amerikalı sivil Taylor örgütü de bulunmaktadır.

Hangi gerekçeyi kullanarak sizi kendi evinizden attılar?
– Sahte evraklar düzenleyerek bunu yaptılar. 2006 yılında İsrail tapu dairesinden alınmış o evin bize ait olduğuna dair belgeler varken bunu yaptılar. Ama düzenlemiş oldukları sahte evrakla mahkemede hâkim evin onlara ait olduğuna dair karar verdi. Aynı bu şekilde Kavlu hallun ailelerinin evlerine de el koydular. Tam 11 daire bu şekilde sahtecilikle ellerimizden alındı. Yahudiler, 28 evin bulunduğu mahalleyi böyle sahtecilikle ele geçirip oraları yıkarak Yahudilere 250 tane yerleşim alanı yapmak istiyor. Bu bölgeye de kutsal mekan yada kutsal havuz ismini verecekler.

Hakkınızı ispat edecek dayanaklarınız var mı?
– Benim çadırımı altı kez kepçeyle söktüler. Ben yedincisini de gittiğimde kuracağım ve evimi geri alana kadar böyle devam edecek bu mücadelem. Ayrıca bizler kanuni olarak hukuki olarak bu evlere sahibiz ama şu an fiili bir işgal durumu var bir soykırım mevcut.

15 milyon dolarlık teklifi kabul edip evinizi neden satmadınız?
– Allah tarafından gökler içerinsin de ve çevresini bereketlendirdiğimiz diye isimlendirilen bir toprağı, ben yerde onurumu ayaklar altına alarak nasıl satabilirim. Kudüs gibi bir yerin toprağını Yahudilere nasıl satabilirim. Benim inancım ve akidem para karşılığında satılmasını ve terk edilmesini kabul etmez. Ben öldüğüm zaman Yahudilerden aldığım parayı cebimde mi götüreceğim? Ben bu toprakların sahibiyim; ben buraları bırakıp başka yere nasıl geçebilirim? Bir insan ruhunu satabilir mi?

Diğer 28 hanenin sahipleri içerisinde evlerini satanlar oldu mu?
– 28 hane içersinde hiç kimse para karşılığında evlerini satmayı kabul etmedi. Bu türden haberlerin çıkması ve kamuoyunun bu şekilde ki haberlerle kandırılması çok doğaldır. Çünkü basında yalan söyleme sanatını İsrail çok iyi bilir.  Yalan üzerine kurulu bu senaryoda Filistin içindeki Filistinlilere bir rol biçiliyor ve onların evlerini para karşılığı sattığı yalanı üzerlerine atılıyor. Ama kesinlikle böyle bir durum söz konusu değil.

İsrail bu çalışmalarla Kudüs’te neler hedefliyor?
–  İşgalci İsrail devleti Kudüs’ün şehirle bağlantısını kesmek için dört Arap mahallesini ele geçirmeyi planlıyor. Bu mahalleler Silvan, Şeyh cerrah, Et-Tur, Ebu Tor…  İşte bu mahalleleri ele geçirerek Kudüs’ün  dünya ile alakasını kesmek istiyorlar. İsrail’in 2020 projesi var. Bu projeye göre 2020’de Filistinli nüfusun, yani Arap nüfusunun bölgede yüzde 12’yi geçmemesi gerekiyor. Çünkü eğer nüfus bu sayıya inerse, o bölgeye ancak izinle girilebilecek. Bütün plan bunun üzerine kurulu. Filistinlilerin tamamen kendi topraklarında koparılması üzerine hareket ediyorlar. Hatta Müslüman mezarlarının üzerine çocuk parkları ve mesire alanları yapıyorlar. Belediye bütün Müslüman mezarlıklarını yıkıyor. İsrail bu yapmış olduğu işlerle toprağın üstünde yaşayan canlılara da merhamet etmiyor, altında yatan ölülere de rahat vermiyor. İsrail mezarlıklarımızı yıkıyorlar. Mezardakilerde mi topraklarını sattı?  Mescidi Aksa’nın altını oyarak mescidimize de zarar veriyorlar. İşte İsrail’in uyguladığı siyaset budur. Mescidi Aksa’yı kim sattı ki İsrail makamları mescidimizin altını oyuyor. Kimden aldı bu yetkiyi…

Mescidi Aksa’ya ilk fiili saldırı bundan tam 40 sene önce yapılmıştı. 21.Ağustos.1969’da Mescidi kundaklama girişiminde bulunuldu. Siz o gün yaşananları hatırlıyor musunuz?
Mescidi Aksa yakıldığında ben 14 yaşındaydım ve bizzat oradaydım. Ben evde oturuyorken“Mescidi Aksa yakıldı, Selahaddin’in minberi yakıldı, mescidimiz yanıyor” diye bir ses duydum.Evimizin kapısı Mescidi Aksa’nın bahçesine açılıyordu. Hemen dışarı çıktık ve bir insan zinciri oluşturarak Mescidi Aksa’nın yangınını söndürdük. İsrail hükümeti hemen Mescidi yakan bir delidir şeklinde açıklama yaparak bu tip sabotaj yapanları korumaya geçti. Aslında bu sabotajları kendileri yaptırıyor ve yapanları da koruyorlar. Mescidi aksanı altında tüneller kazılıyor ve altında 61 tane sinagog inşaatı var. Bir bakıyoruz Mescidi Aksan’ın bahçesindeki ağaçlar devrilmiş. Neden? Çünkü Mescidin altı, aşağısı boşaltılmış.

Dünya Müslümanlarından talepleriniz nedir?
-Mescidi Aksa’yı Yahudi’nin ellerinden kurtarın. Bizler orada bunun için sabrediyoruz, elimizden geldiğince korumaya çalışıyoruz. Burası göğün kapısıdır, Allah’ın evidir ve çevresi bereketlendirilmiştir. Burası Müslümanların kutsal topraklarıdır, bu yerin Yahudi’nin elinden kurtarılması için dünya Müslümanları bütün imkânlarını kullanarak çalışmalıdır. Mescidi Aksa’nın korunmasında, bu topraklarda yaşadığımız için sadece bizler sorumlu olamayız. Bizler bu topraklarda yaşan Müslümanlar olarak Yahudi zulmüne sabrederek mücadele yapıyoruz. Elimiz kolumuz bağlı olduğundan daha fazlasını ortaya koyamıyoruz. Mescidi Aksa bütün Müslümanların sorumluluğundadır. Bunun bilincinde olarak hareket etmek gerekir.


Comments are closed.