Şub
02
Gönderen: admin, Makale, Şubat-2-2013

Şubat ayı şehadet ayı olarak bilinir. Örnek hareket adamlarının imanları uğruna can verdikleri dönemin genelde Şubat ayına rastlaması bu takvimi bizler için de önemli kılar.

Bu ay içerisinde şehadet programları düzenler, bilincimizi yenileyen, kararlılığımızı ilan eden etkinliklere imza atarız.

Bu geleneği, Müslümanlar arasında Cihad ve şehadet bilincini gündemde tutması açısından önemli görmekle beraber, kavramların Kur’an merkezli değerlendirilmesinin mesajın net ve doğru verilebilmesi açısından zorunlu olduğunun da görülebilmesi gerekmektedir.

Şehadet kavramı da diğer Kur’an kavramları gibi anlam kaybına uğramış, verilen mesajlar kavramın içeriğinin daraltılması sonucunu doğurmuştur.

Vahyi reddeden, ona karşı olan ideolojiler ve inanç grupları bu Kur’ani kavrama sarılmış, inkar ettikleri, dikkate almadıkları ilahi mesajın bu kavramını kendi ölüleri için kullanmaya başlamışlardır. Sadece Allah yolunda, Allah’ın dininin hâkimiyeti için verilen mücadelenin yiğitlerini tanımlamak için kullanılması gereken kavramın başına “sanat, basın, demokrasi, devrim, ulusal değerler vb.” getirilerek kullanılması büyük bir garabettir.

Aynı zamanda hayattan, pratikten kopuk, sadece ölüm anıyla sınırlandırılan bir şehidlik tanımının da kavramda ciddi bir anlam daraltmasına sebep olduğunu da söylememiz gerekir.

Tanıklık eden, ortada, adil ve hakkı söyleyen, güvenilir, model olan, ispat eden, kendisine tabi olunan anlamlarına gelen şahitlik, iman edilen değerlerin hayatın her alanında yaşanabilmesi, uygulamaya geçirilmesi noktasındaki çabayı göstermektedir.

Bu ay vesilesiyle tertip edilen etkinliklerde, şehadetin sadece bir sonuç hali olarak anlaşılmasının eksik bir algı olduğu dile getirilmeli,  “Şehid” olmanın, “şahid” olmanın bir sonucu olduğu, mü’min şahsiyetin, ancak iman ettiği değerleri hayata geçirerek yaptığı “şahid”lik ve Allah’ın hükümlerini yeryüzüne egemen kılmak, Allah’ın ismini yüceltmek uğrunda yaptığı fedakârlık sonucunda, kesin ilim ve mutlak adalet temeli üzerinde “şehid”liğin söz konusu olabileceğinin hatırlatılması gerekmektedir.

Çünkü şehit; Allah(c)’ya tam teslim olmuş, dünyanın ebedi hayata geçişte bir imtihan sahası olduğunu iyi idrak etmiştir.  İslami değerlerin çiğnendiği topraklarda Allah’ın ipine sımsıkı sarılmış, tavizsiz bir hayattan örnekler sunmuştur geriden gelenlere…  “Biz hakikati yaşayan kaç kişiyiz ki ?” sorusunu sormadan, sağına soluna bakmadan, dosdoğru yoldan sapmayan bir hayat sürmüştür.

Zalim idarecilerin hakim olduğu beldelerde, onlara itaat etmemiş, saltanatlarını pekiştiren görevler almamış, önceden senaryosu belli bir oyunun figüranlığını reddederek ilahi senaryoyu alternatif olarak haykırmıştır. Mal, aile, imtihanından haberdar olarak onlara gönlünü kaptırmamış, tek sevgilisi, Allah(c)’a bağlı kalarak, “kalpler ancak Allah(c)’ı zikretmekle tatmin olur.” Ayetinin gereğini yerine getirmiştir.

Tarafsız, ortada, renk değiştiren bir siyasete bulaşmamış, tavizsiz, tek doğru olanı anlatmıştır. Zalim’e hakkı haykırmanın ne büyük bir ibadet olduğunu öğrenmiş, zulme boyun eğerek izzetsizce yaşamaktansa, şerefli bir ölümü, şehadeti seçmiştir. Yaratılış gayesini iyi kavramış; hayatının, ibadetlerinin ve ölümün sadece Allah(c)’ın rızasını kazanmak için olduğunu bilerek bunu hayatında pratikleştirme başarısı göstermiş ve geriden gelenlere fener olmuştur.

Kur’an’ın her buyruğu gibi, Cihat ve şehadet kavramları da anlamakla ve yaşamakla mükellef olduğumuz kavramlarımızdandır. Ancak, anlamının araştırılacağı yer ana kaynağımız olan Kur’an, onun canlı pratiği olan Hz. Peygamberin sünneti ve muttaki önderlerimizin bize bıraktığı mirasımızdır. Konuşulması, tartışılması gereken platformlar da ancak iman edenlerin halis çabaları ile hazırlanmış ortamlar olmalıdır.

Şunu da açıkça söylememiz gerekir ki bu kavramlar özellikle 2001 yılından itibaren mahalle baskısıyla gündemden çıkarılmaya çalışılmaktadır. Umursamazlık ve küçümseme hastalığının Müslüman toplumlara sıçramasıyla artık, Allah yolunda yapılan fedakârlıklar alaycı gözler ile değerlendirilmekte, cihat, şehadet, canını feda etme mesajları sanki geçmiş toplumlara has davranışlarmış gibi tarihsel bilgi olarak ele alınmaktadır. Kur’an’i bir hakikat olan cihat ve şehidlik bilinci bugün önde duran şahsiyetlerin ve Müslümanların dile getirmekten çekindikleri konular haline gelmiştir. Ancak eşkıyaların korkması gereken cihat ve şehadet kavramları günümüzde Müslümanların itham edildiği, töhmet altında bırakıldığı bir suç gibi gösterilmektedir.

Yaşanmayan bir yolda ölünemeyeceğinin idrakine sahip olmuş, Allah(c)’a gerektiği gibi kulluk eden bir topluluk olmayı ümit ederken, bu yolun kutlu şehitlerini rahmetle anıyorum. Mahşerde kendilerine tanıklık yapacak kanlarının arkalarından gelen yığınlara yol gösterdiğinin müjdesini vermek istiyorum. Siz sözünüzde sadık kaldınız; biz ise sıramızı bekliyoruz.

“Müminlerden öyle erler var ki Allah’a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adağını ödedi (canını verdi), kimi de(sırasını) beklemektedir. Onlar, ahidlerini hiç değiştirmediler.” (33Ahzab 23)

 


Comments are closed.