Geçtiğimiz hafta, Kur’an’a Davet Platformu’nun yardımlarını Suriye halkına ulaştırmak amacıyla bölgeyi ziyaret etme imkânı bulduk.
Perişan haldeki mülteci kamplarını, sınırın hemen öbür tarafında yokluk ve imkânsızlıklarla boğuşan Suriyelileri görmemiz savaşın mağdurlarını bizlere yeniden hatırlattı. Bombalardan, vahşi Baas katliamlarından ailesinin canını kurtarabilme adına sınıra sığınanların halini anlamak gerekiyor. Sadece elini uzattığında ona bir şeyler koyacak kişilerin katkısıyla karnını doyuran, hastalığını tedavi ettiren, başını sokacak bir yer bulan insanlar zevkten ve maceradan ötürü bu hale gelmediler. Cani Baas milislerinin akıl almaz katliamları onları buna mecbur bıraktı.
Ailesinin namusu, bebeğinin hayatı için bunca yolu aşıp derme çatma imkânlarla hayatta kalmaya çalışan bu insanların daha bir anlayışla karşılanmaya hakları yok mu? Tarlası talan edilmiş, hayvanları çalınmış veya telef edilmiş, tüm kazanç imkânları sonlandırılmış kardeşlerimizin mağduriyetleri bizlere modern dünyanın kaybettirdiği insani değerleri yeniden hatırlatmaya yetmiyor mu acaba?
Yitirilen bu değerler paylaşmaktır, evini açmaktır, lokmayı bölüşmektir. Derdiyle dertlenip sorunlarına derman olmaya çalışmaktır.
Maalesef şu anda bölgede yardım yorgunluğu göze çarpmakta. “Bunlar geldikten sonra düzenimiz bozuldu, biz mağdur olsak onlar yardım eder miydi, otursalardı durdukları yerde” homurtuları ve yürütülen muhalefet karşıtı anti propagandalar yardımlarda zayıflamaya yol açmış.
Bizim bölgede olduğumuz sırada Reyhanlı da meydana gelen provokatif patlama da bu bastırılmış düşüncelerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Patlamadan dakikalar sonra itfaiyeden, ambulanstan önce ellerinde sopa, demir ve palalarla çevredeki insanlara saldıran taşeron tipler Suriyeli kardeşlerimize yönelik “sizin yüzünüzden bunlar başımıza” geldi yaygarası kopartarak olumsuz bir etkinin oluşmasını da amaçlamışlardı.
Oysa bizler Suriyeli kardeşlerimize karşı lokmamızı üçe bölüp birini paylaşmaktan vazgeçemeyiz. Hiçbir onurlu, inançlı insana, kamplarda bebeklerin soğuktan donarak ölmesine seyirci kalmak, yalın ayak çamurlu yollarda yürüyen çocukların halinden rahatsızlık duymamak, 2 öğün çıkartılan uzun yemek kuyruklarında bekleyerek karınlarını doyurduklarını normal görmek yakışamaz, yakışmamalı.
Bu son ziyaretimizde, Suriye halkının, özellikle sınıra yakın yerleşim birimlerinde normal hayatlarına devam etmelerini sağlayacak sosyal projelerin hayata geçirilmesine yönelmemiz gerektiğini gözlemledik. Suriyeli çocuklarımızı, savaşın acısını hafifletecek onları meşgul edecek eğitim faaliyetlerine devam ettirmemiz gerekiyor. Çok fazla masraf gerektirmeyen okul tadilatı, öğrenci ve öğretmen eğitim malzemeleri karşılanabilir. Suriyeli bayan ve erkek hocalar görevlendirdiğinizde hem okul açık kalmış oluyor, hem de öğretmenleri istihdam etmiş oluyorsunuz. Halkın içeride sağlık şikâyetlerini, sunacağı, tedavi edileceği klinikler açılabilir. Sokakların çöplerini toplayacak ekipmanlar gönderilerek bu çöplerin şehir merkezlerinden çıkartılması sağlanabilir.
Bunlar çok makul çabalarla gerçekleşmesi mümkün olan yardım hizmetleridir. Hem moralleri diri tutar, hem de insanların hayatta kalmalarını sağlar. Unutmamamız gereken bir gerçek, savaş sonrası kurulacak yeni Suriye’de bu insanların yaşayacak olmasıdır. Bu bölgenin geleceği bu evlatlarımızın elinde olacaktır. Bu sebeple daha uzun sürmesi beklenen bu çatışma sürecinde insana yatırım yapmalı, islami, insani bilinçlendirme çabalarını arttırmalı, merhamet, eminlik, saygı gibi değerleri kuşanacak nesli yetiştirilmesine çalışmalıyız.
Bizler hep savaşıyoruz ve ölüyoruz, hayat veren mesaja çağıracak, insanlığı diriltecek hikmetli mü’minlerin yetişmesini ise ihmal ediyoruz.
Direniş ve direniş gruplarının son durumuyla ilgili de değinilerim olacaktı. İnşallah bir sonraki yazımızda bu konuyu işlemeye çalışacağım.