Değişim süreçlerinin en kanlısı Suriye’de 24 aydır devam etmekte… 50 yıldır Suriye’yi militarist jakoben politikalarla yöneten ve göz açtırmadığı Müslüman Suriye halkının bu duruma karşılık her türlü muhalefet girişimini kitlesel katliamlar yaparak cevaplayan laik tağuti Baas rejimi, halkın hak ve özgürlük arayışını 24 aydır katliamlarla bastırmaya çalışıyor.
Der’a kentinde birkaç çocuğun duvarlara slogan yazmasına tahammül edemeyip adeta şartlı refleksle katliama başvuran zalim Baas rejimi karşısında Suriye halkı geri dönüşü olmayan onur mücadelesini devam ettiriyor.
Bölgede yaşanan ayaklanmaların da etkisiyle, 50 yıldır haklı olarak diş bilediği bu zalim rejime karşı ayağa kalkan Suriye’nin mazlum halkı, bu süre zarfında çok büyük bedeller ödedi ve ödemeye de devam ediyor.
Rusya, İran ve Çin’in bölgesel menfaatler ve ulusal çıkarlar adına sahip çıktıkları Esed’e karşı ABD ve batılı güçler de antipropaganda yöntemleriyle bir şekilde fayda sağlıyor. Adeta halkın kırılmasını pusuda yatarak bekleyen emperyalist güçler, Suriye halkının açlık ve ölümle terbiye edilmesi noktasında bir politika sürdürüyor.
“Ne Obama, ne Erdoğan, ne Sarkozy zafer Allah’tandır” sloganlarıyla meydanlarda toplanan halkın en büyük rahatsızlığı oluşturulmaya çalışılan antipropagandalar sebebiyle kendilerine yönelik yardımların azalması ve hatta kesilme durumuyla karşılaşması…
Bölge Müslüman halklarından bir şekilde ihtiyaçlarını karşılayabilme kanallarını bulan Suriye halkı, kendisine sınır ülkelerin ABD baskısıyla bu malzemelerin geçişine rıza göstermemesi ve engellemesi yüzünden sıkıntılı günler geçiriyor.
Bizler, Hillary Clinton’un, “Washington Esad rejimine karşı savaşanlara yardım etmek istemektedir. Ancak bunun için muhalefetin “devrimi ele geçirmeye” çalışan radikal İslamcı gruplara karşı direniş gösterilmesi gerekmektedir.” açıklaması sonrasında yeni bir tanımlama ile karşılaşmıştık; yabancı unsurlar…
Bu açıklamaların tesiriyle bugün Suriye direnişi “yabancı unsurlar” gibi ifadelerle gölgelenmek ve yalnız bırakılmaya çalışılmakta…
Aslında bu propagandalardan etkilenmeyerek sorulması gerekiyor yabancı kimdir diye? Ulus devlet anlayışının ayırmış olduğu insanları birbirine yabancı saymanın tutarsızlığı niçin net olarak görülemiyor.
Daha 90 sene önce pasaportsuz, vizesiz sınırların olmadığı bir coğrafyada dolaşan, ziyaretleşen, kucaklaşan insanların şimdi birbirlerine yardımını tuhaf karşılayan algıya teslim olmak ümmet anlayışını merkeze alan biz Müslümanlara yakışmıyor. İman bağı ile birbirine bağlı insanlar kardeştir ve Irak’ta, Afganistan’da, Kafkasya’da, Bosna’da ve Çanakkale’de nasıl bu şuur ile yardımlaşmışlarsa Suriye’de aynı duyarlılık söz konusudur.
Kıtalar ötesinden, Amerika’dan Suriye’ye model dayatmaya haklarının olduğunu görenlerin, elbise biçmeye çalışanların yabancı görülmeyip, direnişe destek veren Libyalı, Kafkasyalı, Türk, Kürt Müslümanlarının Suriyeli Müslümanlara yabancı olduğunu kabul etmek nasıl mümkün olabilir…
Bağdat, Şam, Humus, Felluce, Kabil, Grozni, Kudüs, Gazze, Diyarbakır, İstanbul “biz” derken kastettiğimiz bölgelerdir. Hiç birisini birbirinden ayırmamakta, oralara düşen ateşi kendi içimize düşmüş gibi kabul etmekteyiz.
Bizler Türkiyeli Müslümanlar olarak, Müslüman Suriye halkının, laik diktacı Baas rejimine karşı yürüttüğü onur mücadelesinin yanında olduğumuzu her fırsatta dile getirmeli, üzerindeki Baas gömleğini yırtıp atmak için sürdürdüğü mücadeleye karşı dualarımızı eksik etmemeliyiz.
Esed zalimini devirerek rahat nefes alması için uzun bir zamanın geçeceğini gözlemlediğimiz Suriye direnişini bu süre zarfında her türlü maddi ve manevi yardımlarımızla desteklemeli, gerek ekonomik anlamda gerekse ilkesel, fikirsel anlamda yalnız bırakmayıp, kapıda bekleyen leş yiyicilerin, ABD ve müttefiklerinin inisiyatifine teslim olmalarına fırsat vermemeliyiz.
İnşallah bölgenin, Suriye’nin halkları başladıkları işi layıkıyla bitirecek, 50 yıllık despot diktatörlere “La” dedikleri gibi, kendilerine dayatılan her biri kendi değerlerine “yabancı” olan laik, liberal, demokratik değerlere de “La” diyeceklerdir.